Öz
Câhiliye döneminde Arap Yarımadası’ndaki hâkim anlayış, asabiyet; bu anlayışın sosyal hayattaki yansıması ise kabilecilik şeklindeydi. İnsanlar, farklı statülerdeki kabilelere mensup olmak zorundaydı. Zira kabile dışında kalan insanın hayatı her an tehlikedeydi. Bu sebeple bölgeye dışarıdan gelen insanlar da ilk etapta mutlaka bir kabilenin himayesine girmenin yolunu aramaktaydı. Nitekim herhangi bir kabilenin liderliğini kabul etmeyen Mekke toplumunda idarî görevlerin paylaşıldığı ve başkanlığın olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte Kusay b. Kilâb’ın faaliyetlerinin ardından Kureyş’in belirgin bir ağırlığı göze çarpmaktadır. Benî Mahzûm, Kureyş’e mensup on kabileden biridir. İslâm tarihi kaynakları incelendiği takdirde bu kabileye mensup olan kişilerin, İslâm davetine karşı farklı tepkiler verdikleri görülmektedir. Zira Hz. Peygamber’e düşmanlık yapanlar olduğu gibi ona destek olanlar da mevcuttur. Bu makalede, Benî Mahzûm kabilesinin, câhiliye döneminden başlayarak İslâm sonrası döneme kadarki olaylarda sergilediği tutum ele alınmaktadır. Zira konu, dönemin koşullarının anlaşılması ve İslâm davetinin, kabilecilik anlayışıyla teması açısından önem arz etmektedir. Konunun özelliğine uygun olarak makalede betimleyici, analitik ve tümevarımcı yöntem takip edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İslâm Tarihi, Arap Yarımadası, Kabile, Benî Mahzûm, Ebû Cehil
Banū Makhzūm From The Tribes of Quraysh And Its Position in the Historical Process
Abstract
During the Age of Ignorance, the dominant understanding in the Arabian Peninsula was bigotry, and the reflection of this understanding in social life was tribalism. People had to belong to tribes of different status. Because the life of the people outside the tribe was always in danger. For this reason, the people who came to the region from outside were also looking for a way to enter the protection of a tribe in the first place. As a matter of fact, it is seen that the administrative duties are shared and there is no presidency in the Meccan society, which does not accept the leadership of any tribe. However, after the activities of Quṣayy b. Kilāb, a significant weight of Quraysh stands out. Banū Makhzūm is one of the ten tribes of Quraysh. When the sources of Islamic history are examined, it is seen that the members of this tribe reacted differently to the invitation of Islam. For, just as there are those who are hostile to the Prophet, there are also those who support him. In this article, the attitude of the Banū Makhzūm tribe in the events starting from the period of ignorance and up to the post-Islamic period is discussed. Because the subject is important in terms of understanding the conditions of the period and the contact of the Islamic call with the understanding of tribalism. In accordance with the nature of the subject, descriptive, analytical and inductive methods were followed in the article.
Keywords: Islamic History,Arabian Peninsula,Clan,Banū Makhzūm, Abū Jahl.
Giriş
Câhiliye dönemi sosyal hayatında baskın anlayış, asabiyettir. Haklı ya da haksız olduğuna bakmaksızın kendi kabilesinin üyesini her şartta desteklemeye dayalı bu anlayış, kabileyi de önemli bir unsur hâline getirmekteydi. Arap nesepleri altı kademede ele alınmaktadır: Şa῾b, kabile, imâre, batın, fahz ve fasîle. Şa῾b, Adnan ve Kahtân gibi en uzak ve en kapsamlı neseptir. Bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi, kabilelerin ondan dallanıp yayılmasıdır. Şa῾bın neseplerinin dağıldığı daha dar kapsamlı bir alt yapı, kabiledir; Rebîa ve Mudar buna örnektir. İçinde neseplerin karşılıklı yapısını ihtiva etmesi sebebiyle bu yapı, kabile adını almıştır. Kabilenin neseplerinin ayrıldığı bölüme imâre adı verilmektedir. Kureyş ve Kinâne buna örnektir. İmârenin neseplerinin ayrıldığı bölüm, batındır; Benî Abdümenâf ve Benî Mahzûm gibi. Batnın neseplerinin ayrıldığı bölüm, fahzdir; Benî Hâşim ve Benî Ümeyye gibi. En küçük birlikteliği ifade eden fasîle ise, fahzin neseplerinin ayrıldığı bölümdür; Ebû Taliboğulları ve Abbasoğulları gibi.[1]
Yukarıda zikredilen sıralama çerçevesinde Kureyş’e bağlı bir batın olan Benî Mahzûm, Mekke toplumunda önemli konuma sahip bir topluluktur. Velîd b. Muğîre (ö. 1/622) ve Ebû Cehil (ö. 2/624) gibi İslâm’a karşı olumsuz tavır sergilemiş lider kişiliklerinin yanı sıra Erkam b. Ebü’l-Erkam (ö. 55/675) ve Ebû Seleme (ö. 4/625) gibi İslâm’ı ilk andan itibaren kabul etmiş önemli şahsiyetler de bu yapının üyesidirler. Bu çalışmada Benî Mahzûm’un, Mekke toplumsal yapısındaki statüsü ve hem İslâm öncesi hem de İslâmî dönemdeki konumu ele alınmaktadır. Bu bağlamda özellikle İslâm daveti karşısındaki pozisyonları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.
Bu konuda Rıdvan Gür[2] tarafından yapılan bir makale çalışması mevcuttur. Bizim çalışmamız ise, söz konusu çalışmaya göre biraz daha kapsamlı oluşuyla ve muhtevasındaki bazı hususlarla farklılık arz etmektedir.
1. Mahzûm İsminin Mânâsı ve Kaynağı
Mahzûm kelimesi,ism-i mefʻûl kalıbında olup,“bağlamak”, “ipe dizmek”, “düzenlemek” ve “delmek” anlamlarına gelen “hzm” (خزم) fiilinden türemektedir. Dolayısıyla ism-i mefʻûl olarak; “delinen, dizilen, bağlanan ve düzenlenen şey” gibi anlamlara gelmektedir.[3]
Kelime anlamı bu şekilde olmakla birlikte batna ismini veren kişi, Mahzûm b. Yekaza (ö. 505)’dır. Arap dünyasında Mahzûm adında birden fazla batna rastlanmaktadır. Bunlardan biri, Mısır’ın Saîd bölgesinde bir batın olan Mahzûm; diğeri, Mahzûm b. Amr; bir diğeri, Adnânîlerden Kays b. Aylân’a bağlıBenî Abs’tan bir batın olan Mahzûm; sonuncusu ise bu çalışmanın konusunu teşkil eden Mahzûm b. Yekaza’dır.[4] Batnın tam adı, Benî Mahzûm b. Yekaza b. Mürre b. Kaʻb b. Lüey b. Gâlib b. Fihr’dir.[5]
M. 505 tarihinde ölen Mahzûm b. Yekaza b. Mürre b. Kaʻb, Reyhanetü Kureyş lakabıyla tanınmaktaydı.[6] Yekaza b. Mürre’nin çocukları, Benî Mahzûm b. Yekaza diye anılmaktadırlar. Mahzûm b. Yekaza’nın annesi, Kelbe bint Âmir b. Lüey b. Gâlib b. Fihr’dir. Oğulları ise; Amr, Âmir ve İmrân’dır. Onaların anneleri yani Mahzûm’un eşi ise Sa῾dâ bint Vehb b. Teym b. Gâlib b. Fihr’dir. Amr b. Mahzûm’un çocukları; Abdullah, Ubeyde ve Abduluzzâ’dır. Anneleri ise Berre bint Kusay b. Kilâb’dır. Abdullah b. Amr’ın çocukları; Muğîre (en ön plana çıkanı budur), Osman, Âiz, Hâlid, Ebû Cündeb (Esed) ve Kays’tır. Onların anneleri ise Rayta bint Amr b. Ka῾b b. Sa῾d b. Teym b. Mürre’dir. Hilâl b. Abdullah’ın annesi ise Huzâa’dan Berre bint Sâide’dir. Muğîre b. Abdullah’ın çocukları; Hâşim, Hişâm, Ebû Hüzeyfe, Ebû Rebîa ve Ebû Ümeyye’dir.[7]
Benî Mahzûm’un, nesep olarak Kureyş kabilesinin içindeki konumu şematik olarak şu şekildedir[8]:
2. Mekke Şehrindeki Konumu
Kureyş temelde iki kısımdır: Kureyşu’l-Bitâh ve Kureyşu’z-Zevâhir. Kureyşu’l-Bitâh, Mekke’nin iç bölgesinde Kâbe’ye yakın yerleşen Abdümenâfoğulları, Abdüddâroğulları, Abdüluzzâoğulları, Adî b. Kusay b. Kilâboğulları, Zühre b. Kilâboğulları, Teymoğulları, Mahzûmoğulları, Sehm ve Cumahoğulları’dır. Kureyşu’z-Zevâhir ise Mekke’nin, merkezden uzak, kenar yüksek bölgelerine yerleşenlerdir. Bu uzaklık sebebiyle Kureyşu’z-Zevâhîr diye isimlendirilmişlerdir. Bunların arasında ise; Benî Muhârib, el-Hâris Benî Fihr, Beni’l-Edrem b. Gâlib, Benî Maîs/Muays b. Âmir b. Lüey vardır. Bitâh ve Zevâhir’den ayrı bir de Kureyşu’l-Âize ve Kureyşu’l-Âriye gibi kollar bulunmaktadır. Bunlardan olan Hüzeyme b. Lüey, Beni’l-Hâris b. Hemmâm b. Mürre b. Zühel b. Şeybân’a gitmiştir. Âizetü Kureyş ise anneleri Âize bint Hıms b. Kuhâfe’ye nispetle bu adı almıştır.[9]
Görüldüğü üzere bu sınıflandırma içerisinde Benî Mahzûm, itibarı daha yüksek olan, Kureyşu’l-Bitâh’tandır. İbn Teymiyye, Kureyş’te en asil evin Benî Mahzûm ve Benî Abdümenâf olduğunu söylemiştir.[10] Benî Mahzûm’un, Mekke şehrindeki konumu, şiirlere de yansımıştır. Zira Hz. Peygamber’in şairi Hassân b. Sâbit’in şu beyiti, onların önemini anlatan sözler kabilindendir:
“Herhangi bir kavmin evlerindeki kahramanlıklarını bırak
Ve Mahzûm’un evindeki asaletle övün”[11]
Kureyş kabilesinin ve dolayısıyla Benî Mahzûm’un Mekke toplumundaki yükselişi, Kusay b. Kilâb’a (ö. 480) dayanmaktadır.Kusay’ın asıl adı, Zeyd b. Kilâb b. Mürre’dir. Kusay denmesinin sebebi, kavmini Şam’dan uzaklaştırıp Mekke’ye getirmesidir. Dağınık durumdaki Kureyş’in batınlarını bir araya toplamasından dolayı Mücemmi῾ diye de anılmaktaydı.[12] Kusay öldükten sonra kavmi ve diğerleri arasındaki görevleri, onun oğulları yerine getirmeye devam ettiler. Mekke’yi parsellere ayırdılar. Kureyş ilk etapta bunu kabul etti ve aralarında anlaşmazlık olmadı. Fakat sonradan Abdumenâf b. Kusay’ın oğulları; Abdüşems, Hâşim, Muttalib ve Nevfel, Abdüddâr b. Kusay’ın elindeki ve babalarının verdiği hicâbet, sancaktarlık, sikâye ve rifâde gibi görevleri elinden almaya karar verdiler. Bu ise Kureyş içinde derin bir ayrılığa sebep oldu. Bu süreçte bir grup Abdümenâfoğulları’nın yanında toplanırken, bir grup da Abdüddâroğulları’nın yanında yer aldı. Bu bağlamda Esed b. Abdüluzzâ b. Kusayoğulları, Zühre b. Kilâboğulları, Teym b. Mürre b. Kaʻboğulları ve Hâris b. Fihr b. Mâlik b. Nadroğulları, Abdümenâfoğulları’nın yanında yer aldılar. Buna karşılık Benî Mahzûm b. Yekaza b. Mürre, Benî Sehm b. Amr b. Husays b. Kaʻb, Benî Cumah b. Amr b. Husays b. Kaʻb ve Benî Adî b. Kaʻb ise Abdüdâroğulları’nın yanında yer aldılar. Abdümenâfoğulları, koku dolu bir kâse çıkarıp ellerini ona daldırmak ve ardından da Kâbe’ye sürmek suretiyle birbirilerini yalnız bırakmayacaklarına dair yeminleştiler. Bu sebeple onlara Mutayyebûn adı verilirken Kâbe’nin yanında yeminleşen Abdüddâroğulları ve müttefiklerine de Ahlâf adı verildi. Sonunda savaş olmadan anlaşma yoluna gidildi ve sikâye ile rifâdenin Abdümenâfoğulları’na verilmesine; hicâbet, sancaktarlık ve nedvenin ise eskisi gibi Abdüdâroğulları’nda kalmasına karar verildi.[13] Grup içerisindeki taksimatta da Kubbe ve Einne görevleri Benî Mahzûm’a verilmişti. Onlardan bu görevi, Hâlid b. Velîd üstlenmiştir.[14]
2.1. Yerleşim Yerleri/Yurtları
Kusay b. Kilâb, Mekke’de kontrolü ele geçirdikten sonra Kureyş’e, evlerini Harem’in içinde Kâbe’nin etrafında yapmalarını emretmişti. Bunun gerekçesini de “Eğer bunu yaparsanız Araplar arasında heybetiniz olur ve sizinle savaşmazlar.” diyerek açıklamıştı. Böylece onlar, Kâbe’nin dört tarafına evlerini inşa ettiler ve evlerinin kapılarını ona doğru planladılar. Onlardan her bir batnın, kendilerine nispet edilen bir kapısı vardı; Benî Şeybe Kapısı, Benî Sehm Kapısı ve Benî Mahzûm Kapısı gibi.[15] Nihayetinde Kâbe’nin 19 kapısı bulunmaktaydı ve bunların çoğu, birçok kapıya açılmaktaydı. Bunlar arasında eski adı Benî Mahzûm Kapısı olan Safâ kapısı da 5 kapıya açılmaktaydı. Bu, Kâbe’nin en büyük kapısı olmakla birlikte, sa῾y alanına buradan çıkılmaktaydı.[16]
Benî Mahzûm’un ve haliflerinin/müttefiklerinin evlerinin bulunduğu Ecyâd bölgesi, Mekke’de Safa tepesinin hemen bitişiğindedir.[17] Büyük ve Küçük Ecyâd bölgesinde vadi üzerinde bu ikisinin başlangıcından sonuna kadar sadece Benî Cüd῾ân’ın ve Osman et-Teymî ailesinin mülkü vardı. Bu iki ecyâdın tamamı, Benî Muğîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm’a aitti. Bundan sadece Sâib’in, Sakîfe adı verilen evi ve Abbâs b. Muhammed’in, kuyumcuların üzerinde bulunan evi hariçtir. Benî Âyiz’in de orada bir mülkü vardı. Ezd kabilesinden Hebbâr ehlinin de onlarla Küçük Ecyâd’da bir mülkü bulunmaktaydı. Hebbâr, Ezd kabilesinden bir adamdır ve daha öncesinde Velîd b. Muğîre câhiliye döneminde küçük yaştayken onu evlat edinmiş, onu sevmiş ve ona iktâ῾ vermişti. Bu Hebbâr ailesinin mülkü, Hâlid b. Âs b. Hişâm’ın evi ile Züheyr b. Ebû Ümeyye’nin evi arasındadır. Aynı şekilde onlarla Büyük Ecyâd’da Hâris b. Ümeyye el-Asğar Abdüşems b. Abdümenâf’ın mülkü vardır ki ona Dâru Able adı verilmektedir. Buradaki Dâru Hâlid b. Âs b. Hişâm ile Dâru’d-Dûme Hişâm b. Muğîre’nin ailesine aittir. Ebû Cehil’in evi de bu Dâru’d-Dûme’dedir. Küçük Ecyâd’da Hişâm b. Süleyman ailesine ait Dâru’s-Sâc bulunmaktadır. Abdurrahman b. Hâris’in mülkü ise Mirbed denen yerdir.[18]
Mahzûmoğulları’ndan Benî Âyiz’in evlerine gelecek olursak; Ebû Nüheyk’in yurdunun büyük kısmı vadiye girmiştir. Kalanı ise, Küçük Ecyâd’ın sarraflara giriş kısmında bulunan Abbâs b. Muhammed’in yurdudur. Mütevekkil b. Ebû Nüheyk’in oğullarından biri onu satmıştı. Yine diğerlerinden bir yurt da Sâib b. Ebû’s-Sâib’in (ö. ?) yurduydu. Onun bir kısmı da vadiye girmekteydi. Kalanlar ise Dâru Sakîfe denen yurttaydı. Orada sarrafların yanında kumaş tüccarları da bulunmaktaydı. Bu yurtta, içinde câhiliye döneminde Hz. Peygamber’in ve Sâib b. Ebu’s-Sâib’in ticaret yaptığı ev bulunmaktaydı. Sâib, Hz. Peygamber’in ticaret ortağıydı. Hz. Peygamber onun ortaklığını övmüştür.[19]
Ebû Kubeys dağının dibinde bulunan Abbâd b. Ca῾fer b. Rifâa b. Ümeyye b. Âyiz yurdu Âyiz ailesinin mülkiyetindedir. Halife Mehdî (ö. 169/785), 167/783 senesinde Mescid-i Haram’ı genişlettiği ve vadiyi Mescid-i Haram’a dâhil ettiği zaman bu Abbâd b. Ca῾fer yurdu da onlardan satın alınarak vadiye dâhil edilmiştir. Sonradan Yahyâ b. Hâlid b. Bermek’in (ö. 190/805) olan İbn Sayfî’nin evi de Benî Âyiz’in yerleşim yerindendir. Orada da kumaş tüccarları bulunmaktadır. Sâib’in eviyle bitişik olan Hintab ailesinin mülkü de buraya dâhildir. Safâ tepesine doğru olan bütün bu meskenler, Muttalib b. Hintab b. Hâris b. Ubeyd b. Ömer b. Mahzûm’un mülkiyetindedir. Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evi de Safâ’nın yanındaydı ve oraya Dâru’l-Hayzarân denirdi. Burada, namaz kılınan bir mescid vardı. Bu mescid, evdi ve Hz. Peygamber orada ashâbıyla bir araya gelerek, onlara Kur’ân öğretirdi.[20]
Bu bölgede bulunan Cebelü Nüfeyʻ, Bi’ru Zeyneb’den başlayıp Esed’in putlarına gelinceye kadar ki yerdir. Bu ismin verilmesinin sebebi, orada Mahzûm kabilesinden Hâris b. Ubeyd’e ait pranga bulunmasıdır. Mahzûmoğulları’nın sorunlu insanları orada hapsedilirdi. Bu pranga nüfeyʻ olarak adlandırılırdı.[21] Ayrıca Merruzzahrân’da Mekke halkından birçok kesimin olduğu gibi onların da mezraları bulunmaktaydı.[22]
2.2. Kuyuları
Mekke’de henüz Zemzem kuyusu keşfedilmeden önce su azaldığı zaman Kureyş, kuyu kazmaya başladı. Bu kapsamda Kilâb b. Mürre, Hum adı verilen kuyuyu kazdı. Câhiliye döneminde insanlar ondan su içerdi. Bu kuyunun Benî Mahzûm’a ait olduğu söylenmektedir.[23]
Ayrıca Mahzûmoğulları, Ebû Cehil’in babası Hişâm b. Muğîre’ye ait olan Sukyâ kuyusunu da kazmıştır.[24]
el-Esved kuyusu ise, Esved b. Süfyân b. Abdülesed b. Hilâl b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm’a nispet edilmiştir. Bu kuyu, Abbâsî halifesi el-Mehdî’nin azadlısı Hâlisa’nın kuyusunun yanındadır.[25]
İslâmî dönemde de Benî Mahzûm’a ait kuyular bulunmaktaydı. Bunlardan Bi’ru’ş-Şürekâ, Ecyâd’da bulunmaktadır.[26] Buraya Şürekâ denmesinin sebebi şu şekilde açıklanmaktadır:Ecyâd’da su az bulunmaktaydı. Seleme b. Hişâm ailesi ve beraberindekiler birlikte yola çıktılar ve bu yurttaki kuyuyu kazdılar. Bu sebeple oraya da Dâru’ş-Şürekâ dendi. Meyseb kuyusu ise Muğîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm’a ait bir su kuyusudur.[27] Benî Mahzûm’a ait bir başka kuyu ise, Şiʻbi Âl-i Amr’daki Minâ’da bulunan Ömer b. Osman b. Affân kuyusudur.[28]
2.3. Otlakları
Tarih kaynaklarında Benî Mahzûm’a ait otlak olarak sadece bir yerden bahsedilmektedir.Bustânu’l-Ğumeyr adındaki bu yere, câhiliye döneminde Ğamru Zî Kinde denmekteydi. Benî Mahzûm’a mensup kişiler oradan toprak aldıkları zaman buraya Bustanu’l-Ğumeyr denmiştir.[29]
3. İnsan Kaynakları ve Geçim Durumu
Nübüvvetten önce ticaret kervanları, Hicâz bölgesinin en önemli ekonomik kaynaklarındandı. Bu alanda zenginliğiyle tanınmış birçok Mahzûmlu bulunmaktadır. Bunların en meşhurları, Süveyd b. Heremî b. Âmir el-Mahzûmî, Muğîre b. Abdullah, Hilâl b. Abdullah b. Ömer ve Ümeyye b. Âiz, Velîd b. Muğîre, kardeşi Hişâm b. Muğîre ve Vehb b. Amr’dır.[30]
Benî Mehzûm’a mensup kişilerin, ticaret yanında tarımla uğraştığı da görülmektedir. Zira Merruzzahrân’da “el-Bûka” adında bir kale bulunmaktaydı. Burada verimli ekenekler vardı ve bu ekeneklerin sahipleri arasında Mahzûmlular da vardı.[31] Yukarıda da zikredildiği üzere Benî Mahzûmlular, Mekke etrafında yerler satın almış ve sulamak için buralarda Hum, Sukya ve Şürekâ adlarında kuyular kazmışlardı. Çeşitli işlerde çalıştırmak için köle ve mevâlî de istihdam etmekteydiler.[32]
Ebû Cehil’in babası Hişâm b. Muğîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm câhiliye döneminde cömertliğiyle tanınan kişilerin başında gelmekteydi. Mekke toplumunda o derece itibar sahibiydi ki Kureyş onun ölümünü tarih olarak kullanmıştır. Şair onun ölümünün ardından söylediği şiiriyle, cömertliğini şu şekilde anlatmıştır:
“Mekke’nin içi kurak kaldı
Çünkü oranın toprağında artık Hişâm yok”
Hişâm b. Muğîre’nin oğlu ve aynı zamanda Ebû Cehil’in kardeşi olan Hâris de cömert insanlardandı. Ebû Zer (ö. 32/653), onun cömertliği konusunda bizzat yaşadığı şu tecrübeyi aktarmaktadır:
“Umre için Mekke’ye geldim. Burada, misafirperver olarak kimin bilindiğini sordum. Çok kişi olduğunu, ancak evi en yakın olan kişinin, Hâris b. Hişâm olduğunu söylediler. Ardından onun kapısına geldim ve evinde yemek yedim. Üç gün sonra Medine’ye döndüğüm zaman durumu Hz. Peygamber’e haber verdim. Bunun üzerine Hz. Peygamber: ‘O, cömert oğlu cömerttir. Onun Müslüman olmasını istedim.’ buyurdu.”[33]
Mekke halkından bazı kimseler gibi Benî Mahzûm’dan bazı insanlar da mallarını faizde kullanıyordu. Zira Sakîf’ten Benî Amr b. Avf, Benî Muğîre b. Abdullah ile karşılıklı faiz işlemi yapıyor ve borçlanıyorlardı. Benî Mahzûm’un önemli kaynaklarından biri de faizdi. Hz. Peygamber, Tâif’e karşı galibiyet sağladığı sıralarda Sakîfli kardeşler Müslüman olmuş ve Benî Muğîre b. Avf’tan faizlerini istemişlerdi. Bunun üzerine Benî Muğîre: “Allah müminlerden kaldırdığı hâlde biz İslâm’da faiz vermeyiz.” dedi. Ardından Hz. Peygamber’in Mekke’deki amili olan Attâb b. Esîd’e (ö. 13/634) davalı olarak geldiler. O da durumu Hz. Peygamber’e bildirdi ve bu sırada “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.”[34] mealindeki âyet nazil oldu.[35]
4. Tarihi Süreçteki Etkileri
Benî Mahzûm, Mekke toplumundaki ve daha özelde Kureyş içindeki önemli konumuna paralel olarak gerek İslâm öncesi gerek İslâm sonrası birçok olayda rol almıştır. Bu bazen batın olarak sergilediği toplu bir tavır şeklinde görülebildiği gibi bazen de batna mensup önemli şahsiyetlerin faaliyetleri şeklinde tezahür etmiştir.
4.1. İslâm Öncesi Durumları
Câhiliye döneminde Benî Caʻfer b. Kilâb ile Benî Mahzûm, kibirleriyle meşhur olan iki batındı. Hatta o dönem meşhur olan şu söz de bu gerçeği ortaya koymaktadır: “Dört şeyin olması mümkün değildir: Zübeydîlerin cömert olması, Mahzûmîlerin mutevazı olması, Hâşimîlerin cimri olması ve Kureyşlilerin Muhammed ailesini sevmesi.[36]
Câhiliye döneminin etkin anlayışı kuşkusuz ki asabiyet idi. Kabile üstünlüğüne dayalı bu anlayışın tabiî bir sonucu ise kabileler arasındaki üstünlük yarışı olmaktaydı. Bu bağlamda, kibriyle meşhur olan Benî Mahzûm’un, diğer bazı batınlarla giriştiği münâfere/sözlü üstünlük yarışına dair malumat, tarih kaynaklarında zikredilmektedir. Bunlardan biri, Benî Mahzûm ile Benî Ümeyye arasındaki münâferedir. Buna göre:
“Kâbe’nin hicr bölgesinin yanında Benî Mahzûm’dan bir topluluk ile Benî Ümeyye’den bir topluluk bir araya geldi ve üstünlük konusunda çekişmeye girdiler. Benî Kinâne’den, Benî Mahzûm’un halifi olan bir adam, Benî Mahzûm’un daha üstün olduğunu söyledi. Benî Zübeyd kabilesinden Benî Ümeyye ile halif olan bir adam da Benî Ümeyye’nin daha üstün olduğunu söyledi. Aralarında söz düellosu devam ederken sonunda Mahzûm kabilesinden Velîd b. Muğîre ile Üseyd b. Ebu’l-Îs kızdı ve aralarında inatlaştılar. Ardından Velîd, ben anne ve baba bakımından senden daha üstünüm ve Kureyş içinde nesep bakımından senden daha sağlamım dedi. Bunun üzerine Üseyd de ben makam bakımından senden daha üstünüm ve Kureyş’te nesep bakımından senden daha üstünüm, sen Kureyş’in yabancısı olan Kinâne’den bir adamsın ben ise Abdumenâf’ın en makbul kısmındanım dedi. Sonra ortaya 50 deve koydular ve karar vermesi için Satîh ismindeki kâhine gittiler. Sonuçta çekişme Mahzûmoğullarının zaferiyle sonuçlandı.”[37]
Tarih kaynaklarında Benî Mahzûm’un münâfere içine girdiği bir diğer batın olarak da Benî Kusay’dan bahsedilmektedir. Buna göre:
“Maʻrûf İbnü’l-Harrabûz’un Beşîr b. Temîm’den anlattığına göre: Kureyş’ten bir topluluk bir mecliste oturmaktaydı. Bu sırada Ebû Rebîa (Amr) İbnü’l-Muğîre ve oğlu Muğîre ile onun oğulları: ‘Benî Âmir b. Ubeyd b. Ömer b. Mahzûm’dan olan Süveyd b. Heremî bizdendir.’ dediler. Bunun üzerine Üseyd b. Ebu’l-Îs b. Ümeyye de ‘Yavaş ol! Benî Kusay daha şereflidir dedi. Sonra da Kusay’ın adamlarını saydı. Ardından da; ‘Sikâye, hicâbe, nedve, rifâde ve livâ bizdedir.’ dedi. Sonra birbirilerini münâfereye çağırdılar. Ardından Üseyd dedi ki: ‘Eğer ben sana üstün gelirsem malından çıkartırım, sen bana üstün gelirsen sen beni malımdan çıkarırsın.’ Bu şekilde anlaştılar ve Huzâa kabilesinden bir kâhine gitmeye karar verdiler. Sonra İbn Ebû Hemheme ve annesi Tumâzır bint Ebû Amr b. Abdümenâf: ‘Ey Ebû Rebîa! Acele etme’ dediler. Fakat o dinlemedi ve münâfere yerinde kesmek üzere yanlarına bir deve alarak yola çıktılar. Sonuçta münâferede Benî Kusay’dan Üseyd galip geldi ve getirdiği deveyi kesti. Döndükleri zaman da Ebû Rebîa’nın malını aldı. Fakat Üseyd’in kız kardeşi, Ebû Cehil’in yanındaydı. Bu sebeple araya girerek kardeşi Üseyd ile konuştu ve sonunda o da ikna olarak Ebû Rebîa’ya malını iade etti.”[38]
Câhiliye döneminde kabileler arası rekâbette şiir ve hitabetin önemli bir rolü bulunmaktaydı. Bu sebeple kabileler, kendilerini savunacak ve üstünlüklerini ortaya koyacak şair ve hatiplerin yetiştirilmesine önem vermekteydi. Bu bağlamda, dönemin önemli şairlerinden Antere b. Muâviye b. Şeddâd, Mahzûmoğullarının Abs koluna mensup önemli bir şairdi.[39]
Benî Mahzûm’un tarih sahnesinde rol aldığı önemli bir olay da Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib, adağını yerine getirmek amacıyla oğlu Abdullah’ı kesmek istediği zaman ona engel olmalarıdır. Benî Mahzûm, onun dayıoğulları idi, bu işten vazgeçmesi ve Rabbini razı etmesi için fidye vermesini istediler. Böylece Abdülmuttalib, oğlu Abdullah ile on deve arasında devamlı kurʻa çekti ve kurʻa develere çıkıncaya kadar sayıyı artırdı. Bunun üzerine 100 deveye ulaştığı zaman kurʻa develere çıktı ve o da 100 deve keserek oğlu Abdullah’ı kesmekten vazgeçti.[40]
Ficâr savaşları, câhiliye döneminin bir olgusuydu. Zira her ne kadar haram aylarda savaşmama konusunda hassasiyet göstermeye çalışsalar da bazen buna engel olamıyorlardı. Tarih kaynaklarında ifade edildiğine göre Ebû Cehil’in babası Hişâm b. Muğîre, Ficar savaşında Benî Mahzûm’un liderliğini yapmıştır.[41]
Câhiliye dönemi, genel anlamda kötülüklerin hâkim olduğu bir süreç olmakla birlikte, bazı erdemli davranışlara da tanıklık etmiştir. Zira haksızlıkların önüne geçmek amacıyla kurulan ve hilfü’l-füdûl adıyla bilinen erdemliler birliği de bu anlamda öne çıkmaktadır. Benî Zübeyd kabilesinden bir adam, ticaret amacıyla Mekke’ye gelmiş ve mallarını Âs b. Vâil’e (ö. 622) satmıştı. Fakat gücüne ve otoritesine güvenen Âs b. Vâil, adama parasını ödemedi. Bunun üzerine adam, bir süre bekledikten sonra, uğradığı haksızlığı dile getiren bir şiiri bağırarak okumaya başladı. Bunu duyan Kureyş’ten Benî Hâşim, Benî Muttalib, Benî Zühre ve Benî Teym, Abdullah b. Cüd῾ân’ın (ö. 600) evinde toplandılar ve Mekke’de zulme uğrayan herkesin yanında yer alıp hangi zümreden olursa olsun zalime karşı duracaklarına dair aralarında yeminleştiler. Hz. Peygamber de bu toplantıda hazır bulunanlardandı. Benî Mahzûm ise bu olayda, zulme uğrayan adamın yardım talebine karşılık vermediği gibi, Âs b. Vâil’i destekleyen tarafta yer almıştır.[42]
Hz. Peygamber, nübüvvet öncesinde genç yaştayken ticaret hayatına atılmıştı. Bu bağlamda bazı kişilerle ticaret ortaklığı da yapmıştır. Benî Mahzûm’dan olan Sâib b. Ebu’s-Sâib Sayfî el-Mahzûmî de vahiyden önce Hz. Peygamber ile ticarette otaklık yapmıştır.[43]
Câhiliye döneminin önemli olaylarından biri de Hz. Peygamber 35 yaşlarındayken vuku bulan, Kâbe’nin onarımı işiydi. Kureyşliler Kâbe’nin yıkımı konusunda görev bölümü yaptılar. Bu bağlamda Kureyş kabileleri dört gruba ayrıldıktan sonra Kâbe’nin içinde Hübel putunun yanında dört yön için kurʻa çektiler. Buna göre kapı tarafı Abdümenâf ve Zühreoğullarına düşüyordu. Rüknü Esved ile Rüknü Yemânî arasında bulunan yer Mahzûm, Teym ve kendilerine intisap eden bazı Arap kabilelerinin sorumluluğundaydı. Dış kısmı Sehm ve Cumah’ın sorumluluğu altındaydı. Hicr yani hatim tarafı ise Abdüddâr b. Kusay, Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay ve Adî b. Kaʻboğullarının sorumluluğundaydı.[44]
Kâbe’nin inşasından sonra hacerülesved taşının yerine konması hususunda tartışma çıkmış ve nerdeyse iş, bir çatışmaya dönüşme noktasına gelmişti. Bu sırada çözüm için hakem önerisini yapan kişi de Benî Mahzûm’a mensup olan ve Kureyş’in en yaşlı kişisi durumundaki Ebû Ümeyye Huzeyfe İbnü’l-Muğîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm idi.[45]
4.2. İslâmî Dönemdeki Faaliyetleri
Benî Mahzûm, gerek kabile olarak gerek şahıslar bazında, İslâmî dönemde de etkin bir rol oynamıştır. Zira Asr-ı Saâdet’ten başlayarak Emevîler döneminin sonuna kadar yaşanan süreç, Benî Mahzûm’dan önemli şahsiyetlerin rol oynadığı önemli olaylara tanıklık etmiştir.
Bu bağlamda, Hz. Peygamber döneminde Benî Mahzûm, batın olarak İslâm daveti aleyhinde bir tavır sergilerken, fertlerinin tavrı açısından ise farklılıklar arz etmiştir. Zira fertleri arasında, ilk andan itibaren İslâm’a karşı muhalif bir tavır sergileyip bu hâl üzere ölenler olduğu gibi, ilk andan itibaren müspet bir tavır sergileyip bu hâl üzere vefat edenler de olmuştur. Bunun yanında üçüncü bir sınıf ise, başlangıçta muhalif bir tavır sergilemekle birlikte sonradan İslâm davetini kabul etmiş ve bu yolda önemli hizmetler sunmuştur.
Benî Mahzûm, -belki de Mekke toplumunda lider konumda olması sebebiyle- batın olarak İslâm davetine menfî bir tavır sergilemiştir. Görünüşe göre Bedir Gazvesi’nden yaklaşık on beş yıl öncesine kadar Mekke’de etkin olan siyasal grup Mahzûm’du. Bu batna mensup Ebû Cehil de Hz. Peygamber karşısındaki muhalefetin lideri durumundaydı.[46]
Kureyş’ten en çok üyesi sonraki zamanlara kalan ve câhiliye dönemindeki eşraftan olan bu batın,[47] Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara eziyet eden müşriklerin önde gelenlerindendi. Zira en çok işkence yapan Ebû Cehil İbn Hişâm, kardeşi el-Âs İbn Hişâm, amcaları Velîd İbnü’l-Muğîre, onun oğlu Ebû Kays İbnü’l-Velîd b. Velîd b. Muğîre, amcasının oğlu Kays İbnü’l-Fâkih İbnü’l-Muğîre, Ümmü Seleme’nin (ö. 62/681) kardeşleri Züheyr b. Ebû Ümeyye İbnü’l-Muğîre ve Abdullah b. Ebû Ümeyye (ö. 8/629) ile Ebû Seleme’nin (ö. 4/625) kardeşi Esved b. Abdülesed bu batna mensuptu.[48] İslâm tarihi kaynaklarında zikredildiği üzere Muğîre b. Abdullah b. Mahzûmoğullarından bir aile, Ammâr b. Yâsir’in (ö. 37/657) annesi Sümeyye bint Hubbât’a (ö. 615)Müslüman olduğu için işkence etmiş ve İslâm’dan dönme tekliflerini reddettiği zaman da onu şehit etmiştir. Onlar işkence altındayken Hz. Peygamber yanlarına uğramakta ve: “Sabır Ey Yâsir ailesi, sabır. Gideceğiniz yer cennettir” diyerek onları teselli etmekteydi.[49]
Hz. Hamza’nın Müslüman oluş hikâyesinde de olay Benî Mahzûm’un lideri Ebû Cehil’in Hz. Peygamber’e eziyet etmesiyle başlamıştır. Hatta Hz. Hamza, Ebû Cehil’e elindeki okla vurduğu zaman Benî Mahzûm’dan bir grup onu savunmak için kalkmış fakat olayın büyümesini ve Hz. Hamza’nın (ö. 3/625) Müslüman olmasını istemeyen Ebû Cehil tarafından durdurulmuştur.[50]
Hz. Peygamber’in davetini engelleme kapsamında müşrikler farklı yöntemler takip etmişlerdi. Bu çerçevede, Ebû Tâlib’e (ö. 619) gelerek, Hz. Peygamber’in öldürülmek üzere kendilerine teslim edilmesi karşılığında Mekke’nin gözde gençlerinden Umâre İbnü’l-Velîd’i kendisine vermeyi teklif etmişlerdi. Umâre de Benî Mahzûm’dan Velîd b. Muğîre’nin oğludur.[51]
Benî Mahzûm, Bedir Gazvesi’nde de etkin rol oynamıştır. Zira kaynaklarda belirtildiğine göre Benî Mahzûm’dan, Bedir Gazvesine katılan müşrik sayısı 180 kişidir. Bunlar arasından 24 kişi ölmüştür. Yani Bedir’de öldürülenlerin %35’i Benî Mahzûn’dandı.[52] Ebû Cehil, Bedir’de müşrikleri savaşa teşvik eden taraftandı. “Muhammed, Nahle’de yaptıklarını bize de yapabileceğini mi zannediyor?” diyerek kışkırtıcı rol üstlenmiştir. Ayrıca bu gazvede bulunan toplamda 100 atlının 30 tanesi de Benî Mahzûm’dandı.[53]
Benî Mahzûm, Bedir’de ordunun yemek ihtiyacını karşılayan batınlar arasında yer almaktaydı. Zira Abdümenâf kabilesinden Hâris b. Âmir b. Nevfel ve Rebîa’nın iki oğlu Utbe ve Şeybe, Benî Esed kabilesinden Zemʻa b. el-Esved İbnü’l-Muttalib b. Esed ve Nevfel b. Huveylid b. el-Adeviyye, Benî Cumah kabilesinden Ümeyye b. Halef, Benî Sehm kabilesinden el-Haccâc’ın iki oğlu Nübeyh ve el-Münebbih ile Benî Mahzûm kabilesinden Ebû Cehil de askerlere yemek veren kişiler arasında yer almıştır.[54]
Benî Mahzûm, Bedir Gazvesi’nde büyük yara almıştır. Zira Hâlid b. Hişâm b. el-Muğîre, Ümeyye b. Ebû Hüzeyfe b. el-Muğîre, Osman b. Abdullah el-Muğîre ve Velîd b. Velîd İbnü’l-Muğîre esir alınanlar arasında yer alırken; Ebû Cehil, el-Âs İbnü’l-Muğîre, Harmele b. Amr b. Ebû Utbe ve Benî Mahzûm’un halifinden Yezîd b. Temîm et-Temîmî ile Ebû Müsâfî el-Eşʻarî de öldürülenler arasında yer almıştır.[55]
Şahıslar bazında ise bu batna mensup Velîd b. Muğîre, Kureyş’in yöneticiliğini yapmıştır. Câhiliye döneminde Benî Mahzûm’un reisiydi. Hâlid b. Velîd’in babasıdır. O, Hz. Peygamber ve Müslümanlarla alay edenlerdendi. Kur’ân’daki “Bu Kur’ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!’ dediler.”[56] âyetinde kastedilen iki kişiden biridir. İbn Abbâs (ö. 68/687), Velîd b. Muğîre hakkında 104 âyetin nazil olduğunu söylemiştir. Onlardan bazıları şunlardır: “Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline!”[57], “Yemin edip duran alçağa uyma!” [58] “Andolsun, insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”[59]
Velîd b. Muğîre’nin yeğeni ve Hişâm b. Muğîre’nin oğlu olan Ebû Cehil de ilk andan itibaren ölümüne kadar İslâm davetine muhalif tavır alan kişilerdendir. Onun bu tavrından dolayı, künyesi Ebu’l-Hakem iken Hz. Peygamber ona Ebû Cehil künyesini vermiştir. Ancak bu tavrına rağmen karakterindeki istikrarı da gören Hz. Peygamber, duasında: “Allah’ım! İslâm’ı Ömer ya da Ebû Cehil ile destekle.” diye dua etmiştir. Ebû Cehil, Bedir’de öldürülmüştür. Mâverdî (ö. 450/1058) onun hakkında 84 âyetin nazil olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber’in oğlu Kâsım vefat ettiği zaman o: “Muhammed’in soyu kesildi, ondan sonra işini yapacak birisi kalmadı.” diyerek sevincini ortaya koymuş ve bunun üzerine, “Kuşkusuz ki sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.”[60]âyeti nazil olmuştur.[61] Ayrıca Hz. Peygamber onun genel konumunu ortaya koymak için: “Her ümmetin bir Firavnu vardır, bu ümmetin Firavnu da Ebû Cehil’dir.” buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber namazda secdesini uzun tuttuğu bir sırada gidip yeni kesilmiş bir devenin işkembesini getirerek onun omzuna koyan Ukbe b. Ebî Muayt’ı (ö. 2/624) bu harekete teşvik eden kişi de Ebû Cehil’dir.[62]
Benî Mahzûm’dan Hübeyre b. Ebû Vehb de ölünceye kadar İslâm’a muhalif kalan isimlerdendir. O, İslâm daveti ortaya çıkınca Mekke’den ayrılmış ve Necrân’da ölmüştür. Ümmü Hânî bint Ebû Tâlib (50/670 sonrası) onun eşiydi. Hz. Ali’nin (ö. 40/661) Horasan valiliğine atadığı Caʻde b. Hübeyre (ö. ?) de ondan olan çocuğudur.[63]
Benî Mahzûm’dan, ilk andan itibaren İslâm davetine karşı olumlu bir tavır sergileyip bu hâl üzere vefat eden önemli simalar da mevcuttur. Ayyâş b. Ebû Rebîa (ö. 15/636), bu yolda sıkıntılara göğüs germiş mustazaf sahâbilerdendi ve Hz. Peygamber, onu kurtarması için Allah’a dua etmiştir.[64] Mahzûmoğulları’nın halifi olan Ammâr b. Yâsir de işkence görenler arasındaydı.[65]
Yedinci ya da on birinci Müslüman olan Erkam b. Ebü’l-Erkam, genç yaşta İslâm’ı kabul etmiş ve gizli davet döneminde, Mekke’de Safâ Tepesinin üzerindeki evini Hz. Peygamber’in tebliğ faaliyetinin hizmetine sunmuştur.[66] Hz. Peygamber’in bu evi seçmesinin birçok sebebi bulunmaktaydı. Bunlar arasında; Erkam’ın Müslüman olduğunun bilinmemesi ve henüz on yedi yaşında bir genç olmasını, Hz. Peygamber’in, ashâbıyla kendi yurtlarında görüşeceğinin Kureyş’in aklına gelmeyeceği düşüncesini ve Erkam’ın, Benî Mahzûm’a mensup olması ve Benî Mahzûm’un da Benî Hâşim ile rekâbet hâlinde olması sebebiyle böylesine tehlikeli bir toplantının, düşman saflarının merkezinde gerçekleşmesinin de akıllardan uzak kalacağı düşüncesini saymak mümkündür.[67]
Medine’ye Kureyş’ten Mahzûmoğulları’ndan ilk hicret eden kişi olan Ebû Seleme b. Abdülesed b. Hilâl b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm idi.[68] Asıl adı Amr b. Kays b. Zâide İbnü’l-Asam olan İbn Ümmü Mektûm (ö. 15/636), annesi Âtike bint Abdullah tarafından Benî Mahzûm kabilesine mensuptur.[69] Ayrıca Amr b. Hureys b. Amr b. Osman da (ö. 85/704) Benî Mahzûm’dandı. Doğduğu zaman annesi onu Hz. Peygamber’e getirip zengin olması için dua etmesini istemişti. Hz. Peygamber de dua etmiş ve Amr, Irak’ın en zengin insanı olmuştu.[70]
Habeşistan’a hicret ettikten sonra Mahzûmoğulları’ndan ve müttefiklerinden dönenlerin isimleri ise kaynaklarda şu şekilde zikredilmektedir: Ebû Seleme b. Abdülesed b. Hilâl b. b. Abdullah b. Amr b. Mahzûm, yanında da karısı Ümmü Seleme bint Ebû Ümeyye b. Muğîre b. Şemmâs b. Osman b. Şerîd b. Süveyd b. Hermî b. Âmir b. Mahzûm – ki bunlar aynı zamanda ilk hicret edenlerdendir- ve Seleme b. Hişâm b. Muğîre. Amcası onu Mekke’de hapsetmişti ancak Bedir, Uhud ve Hendek’ten sonra gelmeyi başarmış ve Ayyâş b. Ebû Rebîa b. Muğîre ile birlikte Medine’ye hicret etmiştir.[71]
Mahzûm kabilesinden Bedir ve Uhud Gazvelerine iştirak edenler arasında da yine Ebû Seleme b. Abdülesed, Şemmâs b. Osman (ö. 3/625), Erkam b. Ebü’l-Erkam, onların halifi Ammâr b. Yâsir ve Muattib b. Avf bulunmaktadır.[72]
Benî Mahzûm’dan, ilk aşamada İslâm davetine muhalif tavır sergileyip sonradan Müslüman olan kişilerin başında, Hâlid b. Velîd ve İkrime b. Ebû Cehil (ö. 13/634) gelmektedir. Hâlid b. Velîd, Hudeybiye Musalahası’ndan sonra Amr İbnü’l-Âs (ö. 43/664) ve Osmân b. Ebû Talha (ö. 42/662) ile birlikte Medine’ye gelip Müslüman oldular.[73] Kebşi Benî Mahzûm diye tanınan[74] Ebû Süleyman Hâlid b. Velîd b. Muğîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm, Hz. Peygamber’den bazı hadisler rivayet etmiştir. Ondan da İbn Abâs, Câbir b. Abdullah (ö. 78/697), Mikdâm b. Maʻdikerib, Mâlik b. Hâris el-Eşter (ö. 37/657), Elyesa b. Muğîre ve Ebû Abdullah el-Eşarî rivayette bulunmuşlardır.[75] Hz. Peygamber, Mekke’yi fethettiği zaman Hâlîd b. Velîd’i Batn-ı Nahle’ye göndermiş ve Uzzâ putunu kırmasını emretmiştir. O da bu görevi başarıyla yerine getirmiştir.[76] Hâlid b. Velîd’ın annesi Lübâbe es-Suğrâ bint el-Hâris de Müminlerin annesi Meymûne’nin (ö. 51/671) kız kardeşidir. Hâlid b. Velîd, Müslüman olduktan sonra ayrıca Mûte, Hayber ve Mekke’nin fethine de katılmıştır.[77]
İkrime b. Ebû Cehil de ilk etapta babası gibi câhiliyenin başlarındandı; fakat Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur.[78] Hz. Ebû Bekir onu irtidat eden Umân’a gönderilen ordunun komutanı olarak atamıştır. Sonra da Şam’a gitmiştir. Urve (ö. 94/713) ve bazıları onun Ecnadeyn’de şehit olduğunu söylerken, İbn Sa῾d (ö. 230/845) ve Halîfe b. Hayyât (ö. 240/854) Yermûk’te şehit olduğunu söylemiştir.[79]
Benî Mahzûm, Hz. Peygamber zamanında da önemli bir konuma sahip olmasına rağmen hiçbir zaman ayrıcalıklı bir muamele görmemiştir. Öyle ki bu batna mensûp bir kadın hırsızlık yaptığı zaman onun elinin kesilmemesi için ashâb, Hz. Peygamber’in çok sevdiği Üsâme b. Zeyd’in (ö. 54/674) aracı olmasını istemiş, ancak Hz. Peygamber bu tavra kızmıştır. Hâdler konusunda böyle bir aracılığı kabul etmeyen Hz. Peygamber, aynı durumda kızı Fâtıma olsa yine aynı muameleyi yapacağını bildirmiştir.[80]
Benî Mahzûm, Râşit halifeler döneminde de etkinliğini sürdürmüştür. Öyle ki Hz. Ebû Bekir dönemindeki ridde olaylarında Benî Mahzûm’un olumlu rolünü ve kahramanlıklarını görmekteyiz. Benî Mahzûm’dan Halid b. Velîd, İkrime b. Ebû Cehil ve Muhâcir b. Ebû Ümeyye (12/633 sonrası), ridde olaylarında Hz. Ebû Bekir’in görevlendirdiği komutanlardandır.[81] Hz. Ebû Bekir’in emriyle Halid b. Velîd, ensâr ve muhâcirden 100 kişiyle birlikte, mürtedlerin üzerine gönderilmiştir. Ayrıca bu birlikte onun dışında Benî Mahzûm’dan Seleme b. Hişâm (ö. 14/635), Abdullah b. Süfyân, Hebbâr b. Süfyân ve Ayyâş b. Ebû Rebîa da bulunmaktaydı.[82] Muhâcir b. Abdullah b. Ümeyye de Hz. Ebû Bekir tarafından Yemen valiliğine atanmıştır.[83]
Benî Mahzûm, Hz. Ömer (ö. 23/644) zamanında Yermük Savaşı’nda kahramanca mücadele etmiş ve şehitler vermiştir.[84] Hz. Ömer’in istişare ettiği kişiler arasında da Mahzûm’dan insanlar bulunmaktaydı. Örneğin Bahreyn’den ganimetler geldiği zaman istişare ettiği Velîd b. Hişâm b. Muğîre ona divan kurmasını ve askerleri kaydetmesini tavsiye etmiştir.[85] Ayrıca Hz. Ömer, Benî Mahzûm’un halifi olan Ammâr b. Yâsir’i Kûfe’ye Abdullah b. Ebû Rebîa’yı (ö. 35/656) da Yemen’e vali olarak atamıştır.[86]
Benî Mahzûm, Hz. Osman (ö. 35/656) döneminde de olumlu faaliyetleriyle dikkat çekmiştir. Zira bu batna mensûp Abdurrahman İbnü’l-Hâris b. Hişâm el-Mahzûmî (43/663), bazı sahâbîlerle birlikte mushafın çoğaltılmasında görevlendirilmiştir. Yine bu dönemdeki Ifrîkıyye fethine katılanlar arasında da Ebû Saîd el-Müseyyeb, İsmail b. Ubeydullah b. Ebu’l-Muhâcir ve Ammâr b. Yâsir gibi Benî Mahzûm’dan kişiler bulunmaktadır. Aynı şekilde Sakaliyye’ye yapılan akınlarda da onların iştiraki görülmektedir.[87]
Hz. Osman’ın dönemindeki fitne olaylarında Kûfe halkının yatıştırılmasında da Benî Mahzûm’dan kişilerin gayretleri görülmektedir. Hıms emiri Abdurrahman b. Hâlid b. Velîd (ö. 46/666), onların şüphelerini çürüttükten sonra onlara şöyle demiştir: “Ey şeytanın aleti! Sana merhaba ve hoş geldin demiyorum. Şeytan bile hayal kırıklığına uğrayıp elleri boş döndüğü hâlde siz hâlâ batıl için çalışıyorsunuz. Eğer sizi cezalandırmazsa Allah Abdurrahman’ı hüsrana uğratsın. Ey Arap mı yoksa Acem mi olduklarını bilmediğim topluluk! Saîd ve Muâviye’ye söylediklerinizi bana asla söylemeyeceksiniz. Ben Hâlid b. Velîd’in oğluyum. Ben imtihanlarla sınanmış ve riddeye şiddetle karşı durmuş adamın oğluyum…” Kûfe Vali Vekili Amr b. Hureys el-Mahzûmî (ö. 85/704) de insanlara nasihat ederek sakinleştirmeye çalışmıştır.[88]
Benî Mahzûm’a mensûp kişilerin etkinliği, Hz. Ali’nin hilafeti sırasında da görülmektedir. Nitekim onlardan bazıları idari kadrolara atanmıştır. Bu bağlamda Caʻde b. Hübeyre b. Ebû Vehb Horasan’a[89], oğlu Avn b. Caʻde de Sicistan’a vali olarak atanmış; ancak Avn, oraya varmadan öldürülmüştür.[90]
Cemel ve Sıffîn savaşlarında ise her iki safta bu batna mensûp kişilerin bulunduğu görülmektedir. Hz. Aişe’nin ordusunda yer alan Abdurrahman İbnü’l-Hâris b. Hişâm (ö. 43/663) ise daha sonra tarafsız bir konumu benimseyerek ordudan ayrılmış ve Medine’ye geldiği zaman şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’nın, ‘Ey Dâvûd ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır.’[91] sözünü işittim. Peygamber mescidinden ayrılmayın ve birbirinizi terk etmeyin.”[92]
Benî Mahzûm’un etkisi, Emevîler döneminde de devam etmiştir. Zira onların evleri Rüknü Yemânî ile Rüknü Esved arasındaydı ve dolayısıyla Kâbe ile Kureyş’in meclisinin yakınında bulunmaktaydı.[93]
Muâviye b. Ebû Süfyân (ö. 60/680), Hz. Osman zamanında Şam Valisi iken, cesaretinden dolayı Abdurrahman b. Halid b. Velîd’i Hıms emiri olarak atamıştır. Ayrıca Konstantiniyye üzerine gönderdiği orduda ona komuta görevi vermiştir. Ancak onun şöhretinden ve insanların ona meyletmesinden korkan Muâviye’nin, özel doktoru İbn Usâl’e emrederek onu zehirlemesini emrettiği ve onun da bunu yaptığına dair rivayetler tarih kaynaklarında zikredilmektedir.[94] Yine Hz. Âişe (ö. 58/678), Hucr b. Adî (ö. 51/671) ve arkadaşlarının öldürülmemesi konusunda ikna etme amacıyla Muâviye’ye arasının iyi olduğu Abdurrahman İbnü’l-Hâris b. Hişâm’ı göndermiştir.[95]
Yezîd b. Muâviye’nin (ö. 64/683) Benî Mahzûm ile ilişkisi de babası gibi genel anlamda olumluydu. Hatta Yezîd, Hâris b. Halid İbnü’l-Âs’ı Mekke valiliğine atamıştır.[96]
Öncesinde iyi olan Emevî-Benî Mahzûm ilişkisi, Abdulmelik b. Mervân (ö. 86/705) zamanında adeta zirve yapmıştır. Öyle ki onun döneminde bu batna mensup kişiler önemli idarî görevlere atanmışlar; hatta onlarla akrabalık ilişkisi de kurulmuştur. Zira Abdülmelik, Muğîre b. Abdurrahman’a haber göndererek amcası Yahyâ İbnü’l-Hakem için kız kardeşi Zeyneb’i istemiş ve ardından nikâh işlemi gerçekleşmiştir.[97] Ayrıca Abdulmelik b. Mervân, Kûfe’ye girmeye muvaffak olup da Musʻab b. Zübeyr’i (ö. 72/691) öldürünce Amr b. Harîs el-Mahzûmî ona bir yemek vermiştir.[98]
Emevîler döneminde yönetim aleyhtarı olan Benî Mahzûmlu kişiler de bulunmaktaydı. Nitekim Hâris b. Abdullah, Abdullah b. Zübeyr (ö. 73/692) taraftarıydı ve onun tarafından Basra valiliğine atanmıştır.[99] Ayrıca dönemin meşhur fakihlerinden Saîd b. Müseyyeb (ö. 94/713), her ne kadar Ömer b. Abdülazîz (ö. 101/720) tarafından değer görüp, istişarede bulunulan bir kişi olsa da[100] Abdülmelik b. Mervân’a karşı muhalif tavır sergilemiş, ayrıca oğulları Velîd b. Abdülmelik (ö. 96/715) ile Süleyman b. Abdülmelik’e (ö. 99/717) bîat edilmesi talimatına da uymamış ve bu sebeple hapse atılıp kırbaçlanmıştır.[101]
Sonuç
Câhiliye dönemi Arap toplumunda insanların zihinlerindeki ana unsur, asabiyet; sosyal hayatın temel unsuru ise kabile olmuştur. Her kabilenin, kendi üstünlüğünü savunduğu ve bu sebeple bir şahsın başkanlığında devlet haline gelemediği bu ortamda Kusay b. Kilâb ile birlikte Kureyş kabilesi, önemli bir konum elde etmeye başlamıştır. Zira Kusay b. Kilâb, dağınık durumdaki Kureyş batınlarını birleştşrmeyi başarmış ve bu birliktelikten elde ettiği güçle, önemli bir pozisyon elde etmiştir.
Kureyş’in önemli batınlarının başında gelen Benî Mahzûm, Kureyşu’l-Bitâh’a dâhil olup, Kâbe’ye yakın tutulan zümre arasında olmuştur. Bu batın, gerek câhiliye döneminde gerek İslâm sonrası süreçte etkin bir rol oynamış ve olumlu-olumsuz birçok olayda ön planda görülmüştür. Ebû Cehil’in babası olan Hişâm b. Muğîre, câhiliye döneminin önemli zenginlerinden ve cömertliğiyle meşhur olan simalarındandı. Zengin bir batın olan Benî Mahzûm, gerek ticaret gerek tarım faaliyetlerinde her zaman ön planda olmuştur.
Benî Mahzûm’un, İslâm davetine karşı homojen bir tavır sergilemediği görülmektedir. Zira ilk andan itibaren Hz. Peygamber’e karşı muhalif tavır sergileyen ve Müslümanlara yapılan işkencelerde ön planda olan müntesiplerinin yanı sıra bu batından azımsanmayacak sayıda ve önemli konumda insan da Müslüman olup önemli hizmetler sunmuştur. Ancak lider konumda olmaları ve mevcut pozisyonlarını kaybetmek istememeleri gibi sebeplerle Velîd b. Muğîre ve babasından liderliği devralan Ebû Cehil gibi simaların menfî tavırları, bu batnın imajını olumsuz yönde etkilemiştir. Hâlbuki Hz. Peygamber döneminde bu batna mensup kişiler arasında başından sonuna kadar İslâm’a düşmanlık eden kişiler olduğu gibi, başından sonuna kadar İslâm’a hizmet eden ve başlangıçtaki olumsuz tavrından süreç içerisinde vaz geçerek Müslüman olduktan sonra önemli hizmetler yapan şahsiyetler de mevcuttur.
Benî Mahzûm, Râşit halifeler döneminde de önemli hizmetler sunmuş ve özellikle ridde olaylarının bastırılmasında, başta Hâlid b. Velîd olmak üzere bu batna mensup kişiler önemli rol oynamıştır. Ayrıca bu batna mensup kişilerin, önemli valilikleri üstlendikleri ve mushafınn çoğaltılması gibi önemli işlerde görev aldıkları görülmektedir.
Emevîler dönemi de genel anlamda Benî Mahzûm ile yönetim arasındaki ilişkilerin olumlu seyrettiği bir süreç olmuştur. Emevî halifeleri genel anlamda bu batna mensup kişilerle ilişkilerini iyi götürme yönünde gayret sarfetmişler, hatta evlilik yoluyla onlarla akrabalıklar kurmuşlardır. Ancak bununla birlikte Saîd b. Müseyyeb örneğinde olduğu gibi Emevî yönetimiyle ters düşen Benî Mahzûm mensupları da olmuştur.
Netice itibariyle Benî Mahzûm, câhiliye döneminden itbaren İslâm tarihinin her döneminde ön planda olan bir batın olmuştur. Her ne kadar lider konumundaki Ebû Cehil zamanında olumsuz yönleriyle ön plana çıkmış olsalar da onun ölümüyle birlikte hem lider konumlarında bir gerileme yaşamışlar hem de İslâm davetine karşı olumlu yönde seyreden bir sürece girmişlerdir.
Kaynakça
Afğânî, Saîd b. Muhammed b. Ahmed. Esvâku’l-Arab fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm. Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1380.
Ali, Cevâd. el-Mufassal fî târîḫu’l-ʿArab ḳable’l-İslâm. 20 Cilt. Beyrut: Dâru’s-Sâkî, 4. Basım, 2001.
Askerî, Ebû Ahmed el-Hasen b. Abdullah b. Saîd b. İsmail. Tashîfâtü’l-muhaddisîn. thk. Mahmûd Ahmed Mîre. 2 Cilt. Kahire: el-Matbaatu’l-Arabiyyetü’l-Hadîse, 1402.
Bâ Mahreme, Abdullah Tayyib. Kılâdetü’n-nahr fî vefeyâti aʻyâni’d-dehr. thk. Bû Cum‘a Mükrî, Hâlid Zevârî. 6 Cilt. Cidde: Dâru’l-Minhâc, 2008.
Bağdadi, Safiyyü’d-din Abdü’l-mü’min b. Abdül’l-hakk. Merasidü’l-ıttıla’ alâ esmai’l-emkine ve’l-bika’. 3 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1412.
Belâdî, Âtik b. Ğays. Mu῾cemu meâlimi’l-Hicâz. Beyrut: Müessesetü’r-Reyyân, 2. Basım, 2010.
Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd. Cümel min ensâbi’l-eşrâf. thk. Süheyl Zekkâr, Riyâd ez-Ziriklî. 13 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1996.
Belâzurî, Ahmed b. Yahyâb. Câbir b. Dâvûd. Fütûḥu’l-büldân. Beyrut: Dâru Mektebeti’l-Hilâl, 1998.
Berû, Tevfîk. Tarihu’l-Arabi’l-kadîm. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2. Basım, 2001.
Endelüsî, İbn Saîd. Neşvetü t-tarb fi tarîhi câhiliyyeti l-arab. thk. Nusret Abdurrahman. Ammân: Mektebetü l-Aksâ, ts.
Ezdî, Ebû Bekir Muhammed İbnü’l-Hasen b. Düreyd. el-İştikāk. thk. Abdusselâm Muhammed Harûn. Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1991.
Ezrakî, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Velîd b. Ukbe b. Ahbâru Mekke. thk. Rüşdi Salih Muslih. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Endelüs, ts.
Fâsî, Takiyuddin Muhammed b. Ahmed. el-Ikdü’s-semîn fî tarihi’l-beledi’l-emîn. thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ. 7 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998.
Gür, Rıdvan. “Mahzumoğullarının Mekke İçerisindeki Konumu”. Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1/34 (2015), 95-107.
Halebî, Ali b. İbrahim b. Ahmed. es-Sîretü’l-halebiyye (İnsanu’l-uyûn fî sîreti’l-emîni’l-me’mûn. 3 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2. Basım, 1427.
Halil b. Ahmed, Ebû Abdurrahman. Kitabü’l-ʻayn. thk. Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmerrâî. 8 Cilt. Beyrut: Dâr ve Mektebetü’l-Hilâl, ts.
Halil, Muhsin. Fi’l-Fikri’l-iktisâdî el-Arabî el-İslâmî. Bağdat: Dâru’r-Reşîd, 1982.
Hamevî, Yâkût. Mu῾cemu’l-Buldân. Beyrut: Dâru Sâdır, 2. Basım, 1995.
Hassân b. Sâbit. Dîvân-u Hassân b. Sâbit. thk. Abdullah Sinde. Beyrut: Dâru’l-Maʻrife, 1427.
Hattâbî, Ebû Süleyman Hamd b. Muhammed b. İbrahim. Garîbu’l-Hadis. thk. Abdülkerîm İbrahim el-Gırbâvî. 3 Cilt. Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1982.
Himyerî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Abdulmunʻim. er-Ravdu’l-miʻtâr fî haberi’l-aktâr. thk. İhsan Abbâs. Beyrut: Müessesetü Nâsır li’s-Sekâfe, 2. Basım, 1980.
İbn Batûta, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah. Rıhletü İbn Batûta. 5 Cilt. Rabat: AkaAkademiyyetü’l-Memleketi’l-Mağribiyye, 1417.
İbn Cübeyr, Muhammed b. Ahmed. Rıhletü İbn Cübeyr. Beyrut: Dâru’l-Hilâl, ts.
İbn Habîb, Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr. el-Münemmak fî ahbâri Kureyş. thk. Hurşid Ahmed Faruk. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb, 1985.
İbn Habîb, Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr el-Hâşimî. el-Muḥabber. thk. Eliza Lichten Stater. Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, ts.
İbn Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî. es-Sîretü’n-nebeviyye. thk. Taha Abdurraûf Saʻd. 2 Cilt. Mısır: Şeriketü’t-Tibâ’ati’l-Fenniyyeti’l-Müttehide, ts.
İbn İshâk, Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî. Sîretü İsḥâḳ. thk. Süheyl Zekkâr. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1978.
İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem b. Alî b. Ahmed. Lisânu’l-ʻArab. 15 Cilt. Beyrut: Dâru Sâdır, 3. Basım, ts.
İbn Râfiʻ, Abdullah b. Abdulhakem b. Aʻyen b. Leys. Sîretu Ömer b. Abdulazîz alâ ma ravâhu’l-İmam Mâlik b. Enes ve ashâbuhû. thk. Ahmed Ubeyd. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb, 6. Basım, 1984.
İbn Saʻd, Ebû Abdullah Muhammed b. Saʻd b. Munîʻ. eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ. thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ. 8 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1990.
İbn Seyyidünnâs, Ebü’l-Feth Fethuddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Ya‘merî. ʿUyûnü’l-es̱er fî fünûni’l-meġāzî ve’ş-şemâʾil ve’s-siyer. thk. İbrahim Muhammed Ramazan. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kalem, 1993.
İbn Teymiyye, Takıyyuddin. es-Siyasetü’ş-şer῾iyye. Suudi Arabistan: Vizâratü’ş-Şuûni’l-İslâmiyye ve’l-Evkâf ve’d-Da῾ve ve’l-İrşâd, 1418.
İbn Zi’l-Vizârateyn, Ebu’l-Hasen. Tahrîcü’d-delâlâti’s-sem῾ıyye. thk. İhsân Abbâs. Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 2. Basım, 1419.
İbnü’l-Cevzî, Cemaluddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed. el-Muntaẓam fî târîḫi’l-mülûk ve’l-ümem. thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, Mustafa Abdülkadir Atâ. 19 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1992.
İbnü’l-Esîr, İzzeddin. el-Kâmil fi’t-Tarih. çev. Ahmet Ağırakça vd. 10 Cilt. İstanbul: Hikmet Neşriyat, 2008.
Kalkaşendî, Ahmed b. Ali. Kalâidü’l-cemân fi’t-taʻrîf bi-kabâili arabi’z-zemân. thk. İbrahim el-İbyârî. Mısır-Lübnan: Dâru’l-Kitabi’l-Mısrî-Dâru’l-Kitabi’l-Lübnânî, 2. Basım, 1982.
Kalkaşendî, Ahmed b. Ali. Nihâyetü’l-ereb fî ma῾rifeti ensâbi’l-arab. thk. İbrahim el-İbyârî. Beyrut: Dâru’l-Kitab el-Lübnaniyyin, 2. Basım, 1980.
Kur’ân-ı Kerim Meâli. çev. Hayreddin Karaman vd. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2017.
Kazvînî, Ahmed b. Fâris b. Zekeriyya. Mu῾cemu mekâyisi’l-luğa. thk. Abdusselam Muhammed Hârûn. 6 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1979.
Kehhâle, Ömer Rızâ. Mu῾cemu kabâili’l-arabi’l-kadîme ve’l-hadîse. 5 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 8. Basım, 1997.
Kelâî, Ebü’r-Rebî‘ Süleymân b. Mûsâ b. Sâlim. el-İktifâʾ fî (bimâ teḍammenehû min) meġāzî Resûlillâh ve’s̱-s̱elâs̱eti’l-ḫulefâʾ. 2 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1420.
Kelbî, Ebu’l-Münzir Hişâm b. Muhammed Ebu’n-Nadr İbnü’s-Sâib İbn Bişr. Kitâbu’l-esnâm. thk. Ahmed Zekî Bâşâ. Kahire: Dâru’l-Kütübi’l-Mısrıyye, 4. Basım, 2000.
Keremî, Ahmed Accâc. el-İdâra fî asri’r-Rasûl. Kahire: Dâru’s-Selâm, ts.
Makrîzî, Ahmed b. Ali b. Abdulkâdir Takiyuddin. İmtâʿu’l-esmâʿ bimâ li’r-resûl mine’l-ebnâʾi ve’l-aḥvâl ve’l-ḥafede ve’l-metâʿ. thk. Muhammed Abdülhamid en-Nemîsî. 15 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1999.
Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Bağdadî. el-Ahkâmu’s-sultâniyye. Kahire: Dâru’l-Hadîs, ts.
Rumeyh, Tarık b. Abdullah b. Muhammed. Eseru Benî Mahzûm fî asri’devleti’l-Ümeviyye. Câmiatu İmam Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye, Külliyyetü’l-Ulûmi’l-Arabiyye ve’l-İctimâiyye, Doktora, 2009.
Safedî, Salâhuddin Halil b. Aybek b. Abdullah. el-Vâfî bi’l-vefeyât. thk. Ahmed el-Arnaût, Türkî Mustafa. 29 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs, 2000.
Sellâme, Avâtıf Edîb Ali. Kureyş kable’l-İslâm. Riyâd: Dâru’l-Merîh, 1994.
Semʻânî, Ebû Saʻd Abdulkerim b. Muhammed b. Mansûr et-Temîmî el-Mervezî. el-Ensâb. thk. Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî el-Yemânî vdgr. 11 Cilt. Haydarabad: Meclisu Dâirati’l-Meʻârif el-ʻUsmaniyye, 1962.
Suyûtî, Celâleddin. el-Hasâisü’l-kübrâ. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
Ṭaberî, Ebû Caʻfer Muhammed b. Cerîr. Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk. 5 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1407.
Temir, Hakan. Arap Yarımadasında Kabile Hayatı. İstanbul: Siyer Yayınları, 2020.
Vâkıdî, Muhammed b. Ömer b. Vâkıd Ebû Abdullah. Kitabu’l-Megāzî. thk. Marsden Jones. 3 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Aʻlemî, 3. Basım, 1989.
Vâkıdî, Muhammed b. Ömer. Fütûhu’ş-Şam. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.
Watt, W. Montgomery. Hz. Muhammed Mekke’de. çev. Süleyman Kalkan. İstanbul: Kuramer Yayınları, 2. Basım, 2020.
Zebîdî, Muhammed b. Muhammed b. Abdurrezzâk el-Huseynî. Tâcu’l-ʻarûs min cevâhiri’l-kāmûs. thk. Komisyon. 40 Cilt. Kuveyt: Dâru’l-Hidâye, ts.
Zehebî, Şemsuddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kâymâz. Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ. thk. Şuayb el-Arnaût vdgr. 25 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 3. Basım, 1985.
Zemahşerî, Cârullah, Ebu’l-Kâsım Mahmud b. Amr b. Ahmed. el-Fâik fî garîbi’l-hadis ve’l-eser. thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim. 4 Cilt. Lübnan: Dâru’l-Ma῾rife, 2. Basım, ts.
Ziriklî, Hayreddin b. Mahmûd b. Muhammed b. Ali. el-Aʻlâm. 11 Cilt. Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 15. Basım, 2002.
Zübeyrî, Musʻab b. Abdullah b. Musʻab. Nesebü Kureyş. Kahire: Dâru’l-Meârif, 3. Basım, ts.
[1] Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Bağdadî el-Mâverdî, el-Ahkâmu’s-sultâniyye (Kahire: Dâru’l-Hadîs, ts.), 304; Hakan Temir, Arap Yarımadasında Kabile Hayatı, (İstanbul: Siyer Yayınları, 2020), 91.
[2] Rıdvan Gür, “Mahzumoğullarının Mekke İçerisindeki Konumu”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1/34 (2015), 95-107.
[3] Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed, Kitabü’l-ʻayn, thk. Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmerrâî (Beyrut: Dâr ve Mektebetü’l-Hilâl, ts.), “hzm”, 4/212; Ahmed b. Fâris b. Zekeriyya el-Kazvînî, Mu῾cemu mekâyisi’l-luğa, thk. Abdusselam Muhammed Hârûn (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1979), “hzm”, 2/178; Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem b. Alî b. Ahmed İbn Manzûr, Lisânu’l-ʻArab (Beyrut: Dâru Sâdır, ts.), “hzm”, 12/174.
[4] Ebû Saʻd Abdulkerim b. Muhammed b. Mansûr et-Temîmî el-Mervezî es-Semʻânî, el-Ensâb, thk. Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî el-Yemânî vdgr (Haydarabad: Meclisu Dâirati’l-Meʻârif el-ʻUsmaniyye, 1962), 12/135-136; Ömer Rızâ Kehhâle, Mu῾cemu kabâili’l-arabi’l-kadîme ve’l-hadîse (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1997), 3/1057-1058.
[5] Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî, Kalâidü’l-cemân fi’t-taʻrîf bi-kabâili arabi’z-zemân, thk. İbrahim el-İbyârî (Mısır-Lübnan: Dâru’l-Kitabi’l-Mısrî-Dâru’l-Kitabi’l-Lübnânî, 1982), 144.
[6] İbn Saîd el-Endelüsî, Neşvetü t-tarb fi tarîhi câhiliyyeti l-arab, thk. Nusret Abdurrahman (Ammân: Mektebetü l-Aksâ, ts.), 355; Hayreddin b. Mahmûd b. Muhammed b. Ali ez-Ziriklî, el-Aʻlâm (Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 2002), 7/193.
[7] Musʻab b. Abdullah b. Musʻab ez-Zübeyrî, Nesebü Kureyş (Kahire: Dâru’l-Meârif, ts.), 299-300; Kalkaşendî, Kalâidü’l-cemân, 144; Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb fî ma῾rifeti ensâbi’l-arab, thk. İbrahim el-İbyârî (Beyrut: Dâru’l-Kitab el-Lübnaniyyin, 1980), 416.
[8] Gür, “Mahzumoğullarının Mekke İçerisindeki Konumu”, 105.
[9] Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr el-Hâşimî İbn Habîb, el-Muḥabber, thk. Eliza Lichten Stater (Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, ts.), 168; Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb, 398; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Abdulmunʻim el-Himyerî, er-Ravdu’l-miʻtâr fî haberi’l-aktâr, thk. İhsan Abbâs (Beyrut: Müessesetü Nâsır li’s-Sekâfe, 1980), 7; Avâtıf Edîb Ali Sellâme, Kureyş kable’l-İslâm (Riyâd: Dâru’l-Merîh, 1994), 43-44.
[10] Muhammed b. Muhammed b. Abdurrezzâk el-Huseynî ez-Zebîdî, Tâcu’l-ʻarûs min cevâhiri’l-kāmûs, thk. Komisyon (Kuveyt: Dâru’l-Hidâye, ts.), 24/442.
[11] Hassân b. Sâbit, Dîvân-u Hassân b. Sâbit, thk. Abdullah Sinde (Beyrut: Dâru’l-Maʻrife, 1427), 1/225.
[12] Cârullah Zemahşerî Ebu’l-Kâsım Mahmud b. Amr b. Ahmed, el-Fâik fî garîbi’l-hadis ve’l-eser, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim (Lübnan: Dâru’l-Ma῾rife, ts.), 3/425.
[13] Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, thk. Taha Abdurraûf Saʻd (Mısır: Şeriketü’t-Tibâ’ati’l-Fenniyyeti’l-Müttehide, ts.), 1/120-122; İzzeddin İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, çev. Ahmet Ağırakça vd. (İstanbul: Hikmet Neşriyat, 2008), 1/623-624; Ebü’r-Rebî‘ Süleymân b. Mûsâ b. Sâlim el-Kelâî, el-İktifâʾ fî (bimâ teḍammenehû min) meġāzî Resûlillâh ve’s̱-s̱elâs̱eti’l-ḫulefâʾ (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1420), 1/59.
[14] Ahmed Accâc Keremî, el-İdâra fî asri’r-Rasûl (Kahire: Dâru’s-Selâm, ts.), 47.
[15] Ali b. İbrahim b. Ahmed el-Halebî, es-Sîretü’l-halebiyye (İnsanu’l-uyûn fî sîreti’l-emîni’l-me’mûn (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1427), 1/20.
[16] Muhammed b. Ahmed İbn Cübeyr, Rıhletü İbn Cübeyr (Beyrut: Dâru’l-Hilâl, ts.), 73; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah İbn Batûta, Rıhletü İbn Batûta (Rabat: AkaAkademiyyetü’l-Memleketi’l-Mağribiyye, 1417), 1/376.
[17] Âtik b. Ğays el-Belâdî, Mu῾cemu meâlimi’l-Hicâz (Beyrut: Müessesetü’r-Reyyân, 2010), 60.
[18] Ebu’l-Velîd Muhammed b. Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Velîd b. Ukbe b. el-Ezrakî, Ahbâru Mekke, thk. Rüşdi Salih Muslih (Beyrut: Dâru’l-Endelüs, ts.), 2/257-260; Takiyuddin Muhammed b. Ahmed el-Fâsî, el-Ikdü’s-semîn fî tarihi’l-beledi’l-emîn, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998), 1/33.
[19] Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/34.
[20] Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/35.
[21] Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/53.
[22] Himyerî, er-Ravdu’l-miʻtâr, 531.
[23] Ezrakî, Ahbâru Mekke, 2/214; Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/7, 10.
[24] Ezrakî, Ahbâru Mekke, 2/223; Ahmed b. Yahyâb. Câbir b. Dâvûd el-Belâzurî, Fütûḥu’l-büldân (Beyrut: Dâru Mektebeti’l-Hilâl, 1998), 58; Cevâd Ali, el-Mufassal fî târîḫu’l-ʿArab ḳable’l-İslâm (Beyrut: Dâru’s-Sâkî, 2001), 13/192.
[25] Belâzurî, Fütûḥu’l-büldân, 59.
[26] Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/11.
[27] Fâsî, el-Ikdü’s-semîn, 1/54.
[28] Ezrakî, Ahbâru Mekke, 2/224.
[29] Yâkût el-Hamevî, Mu῾cemu’l-Buldân (Beyrut: Dâru Sâdır, 1995), 1/414; Safiyyü’d-din Abdü’l-mü’min b. Abdül’l-hakk el-Bağdadi, Merasidü’l-ıttıla’ alâ esmai’l-emkine ve’l-bika’ (Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1412), 1/195.
[30] Zübeyrî, Nesebü Kureyş, 299-300; Tevfîk Berû, Tarihu’l-Arabi’l-kadîm (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2001), 244; Tarık b. Abdullah b. Muhammed er-Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm fî asri’devleti’l-Ümeviyye (Câmiatu İmam Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye, Külliyyetü’l-Ulûmi’l-Arabiyye ve’l-İctimâiyye, Doktora, 2009), 85.
[31] Himyerî, er-Ravdu’l-miʻtâr, 531.
[32] Muhsin Halil, Fi’l-Fikri’l-iktisâdî el-Arabî el-İslâmî (Bağdat: Dâru’r-Reşîd, 1982), 79-80.
[33] İbn Habîb, el-Muḥabber, 139-140; Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd el-Belâzurî, Cümel min ensâbi’l-eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr, Riyâd ez-Ziriklî (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1996), 10/172.
[34] Kur’ân-ı Kerim Meâli, çev. Hayreddin Karaman vd. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2017), el-Bakara 2/278.
[35] Saîd b. Muhammed b. Ahmed el-Afğânî, Esvâku’l-Arab fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm (Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1380), 61.
[36] Ali, el-Mufassal, 7/339.
[37] Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr İbn Habîb, el-Münemmak fî ahbâri Kureyş, thk. Hurşid Ahmed Faruk (Beyrut: Âlemu’l-Kütüb, 1985), 104-106.
[38] İbn Habîb, el-Münemmak, 106-107.
[39] Zebîdî, Tâcu’l-ʻarûs, 13/150.
[40] Ezrakî, Ahbâru Mekke, 2/46; Ebû Süleyman Hamd b. Muhammed b. İbrahim Hattâbî, Garîbu’l-Hadis, thk. Abdülkerîm İbrahim el-Gırbâvî (Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1982), 2/26; Celâleddin es-Suyûtî, el-Hasâisü’l-kübrâ (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.), 1/77.
[41] İbn Habîb, el-Muhabber, 170.
[42] İbn Habîb, el-Münemmak, 52-53.
[43] Zebîdî, Tâcu’l-ʻarûs, 3/90.
[44] Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî İbn İshâk, Sîretü İsḥâḳ, thk. Süheyl Zekkâr (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1978), 105; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 1/180; Ezrakî, Ahbâru Mekke, 1/161.
[45] Ahmed b. Ali b. Abdulkâdir Takiyuddin el-Makrîzî, İmtâʿu’l-esmâʿ bimâ li’r-resûl mine’l-ebnâʾi ve’l-aḥvâl ve’l-ḥafede ve’l-metâʿ, thk. Muhammed Abdülhamid en-Nemîsî (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1999), 1/19.
[46] W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, çev. Süleyman Kalkan (İstanbul: Kuramer Yayınları, 2020), 134.
[47] Kalkaşendî, Kalâidü’l-cemân, 145.
[48] Ebü’l-Feth Fethuddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Ya‘merî İbn Seyyidünnâs, ʿUyûnü’l-es̱er fî fünûni’l-meġāzî ve’ş-şemâʾil ve’s-siyer, thk. İbrahim Muhammed Ramazan (Beyrut: Dâru’l-Kalem, 1993), 1/130.
[49] İbn İshâk, Sîret, 192; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 1/279; Kelâî, el-İktifâ’, 1/96.
[50] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 1/260.
[51] Endelüsî, Neşvetü t-tarb, 357; Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm, 30.
[52] Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm, 30. Benî Mahzûm’a mensup olup da bu savaşta öldürülenlerden tespit edebildiğimiz 19 kişinin ismi şu şekildedir: Ebû Cehil, Âs b. Hişâm, Yezîd b. Temîm, Ebû Müsâfî el-Eşʻarî, Harmele b. Amr, Ebû Kays b. Velîd b. Muğîre, Ebû Kays b. Fakîh b. Muğîre, Mesʻûd b. Ebû Ümeyye b. Muğîre, Rufâʻa b. Ebû Râfi, Ebû’l-Münzir b. Ebû Rufâʻa, Abdullah b. Ebû Rufâʻa, Züheyr b. Ebû Rufâʻa, es-Sâib b. Ebû Rufâʻa, es-Sâib b. Ebu’s-Sâib, el-Esved b. Abdülesed, Amr b. Süfyân, Cebbâr b. Süfyân, Câbir b. es-Sâib b. Uveymir b. Âiz ve Uveymir b. Amr b. Âiz. Belâzurî, Cümel, 1/298-300.
[53] Muhammed b. Ömer b. Vâkıd Ebû Abdullah el-Vâkıdî, Kitabu’l-Megāzî, thk. Marsden Jones (Beyrut: Dâru’l-Aʻlemî, 1989), 1/39.
[54] Vâkıdî, Kitabu’l-Megāzî, 1/128; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/224.
[55] Vâkıdî, Kitabu’l-Megāzî, 1/140, 149.
[56] ez-Zuhruf 43/31.
[57] el-Hümeze 104/1-2.
[58] el-Kalem 68/10.
[59] et-Tîn 95/4-5; Endelüsî, Neşvetü t-tarb, 356; Ebû Bekir Muhammed İbnü’l-Hasen b. Düreyd el-Ezdî, el-İştikāk, thk. Abdusselâm Muhammed Harûn (Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1991), 98.
[60] el-Kevser 108/3.
[61] Endelüsî, Neşvetü t-tarb, 360.
[62] Belâzurî, Cümel, 1/125.
[63] Endelüsî, Neşvetü t-tarb, 362.
[64] Ebû Ahmed el-Hasen b. Abdullah b. Saîd b. İsmail el-Askerî, Tashîfâtü’l-muhaddisîn, thk. Mahmûd Ahmed Mîre (Kahire: el-Matbaatu’l-Arabiyyetü’l-Hadîse, 1402), 2/854.
[65] İbn İshâk, Sîret, 144.
[66] Cemaluddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam fî târîḫi’l-mülûk ve’l-ümem, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, Mustafa Abdülkadir Atâ (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1992), 5/279; Makrîzî, İmtâʿu’l-esmâʿ, 1/19.
[67] Keremî, el-İdâra fî asri’r-Rasûl, 60.
[68] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/80; Kelâî, el-İktifâ’, 1/272-273.
[69] Ebu’l-Hasen İbn Zi’l-Vizârateyn, Tahrîcü’d-delâlâti’s-sem῾ıyye, thk. İhsân Abbâs (Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 1419), 124.
[70] Ezdî, el-İştikāk, 99.
[71] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/12.
[72] İbn Seyyidünnâs, ʿUyûnü’l-eser, 1/319, 2/39.
[73] Makrîzî, İmtâʿu’l-esmâʿ, 1/335.
[74] Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî, Fütûhu’ş-Şam (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 1/112.
[75] Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb, 242.
[76] Ebu’l-Münzir Hişâm b. Muhammed Ebu’n-Nadr İbnü’s-Sâib İbn Bişr el-Kelbî, Kitâbu’l-esnâm, thk. Ahmed Zekî Bâşâ (Kahire: Dâru’l-Kütübi’l-Mısrıyye, 2000), 25-27.
[77] Abdullah Tayyib Bâ Mahreme, Kılâdetü’n-nahr fî vefeyâti aʻyâni’d-dehr, thk. Bû Cum‘a Mükrî, Hâlid Zevârî (Cidde: Dâru’l-Minhâc, 2008), 1/283.
[78] Şemsuddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kâymâz ez-Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, thk. Şuayb el-Arnaût vdgr. (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1985), 2/58; Salâhuddin Halil b. Aybek b. Abdullah es-Safedî, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaût, Türkî Mustafa (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs, 2000), 20/38.
[79] Zehebî, Siyeru aʻlâmi’n-nübelâ, 2/61.
[80] Takıyyuddin İbn Teymiyye, es-Siyasetü’ş-şer῾iyye (Suudi Arabistan: Vizâratü’ş-Şuûni’l-İslâmiyye ve’l-Evkâf ve’d-Da῾ve ve’l-İrşâd, 1418), 52.
[81] Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm, 35.
[82] Ebû Caʻfer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1407), 2/260; Kelâî, el-İktifâ’, 2/107.
[83] Ezdî, el-İştikāk, 99.
[84] Taberî, Târîh, 2/337.
[85] Taberî, Târîh, 2/570.
[86] Ebû Abdullah Muhammed b. Saʻd b. Munîʻ İbn Saʻd, et-Tabakātü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir Atâ (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ʻİlmiyye, 1990), 6/3, 3/193.
[87] Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm, 37.
[88] Taberî, Târîh, 2/636.
[89] Taberî, Târîh, 3/109.
[90] Belâzurî, Cümel, 2/176.
[91] es-Sebe’ 34/13.
[92] Belâzurî, Cümel, 10/175.
[93] Rumeyh, Eseru Benî Mahzûm, 43.
[94] Belâzurî, Cümel, 5/104; Taberî, Târîh 3/202.
[95] Taberî, Târîh, 3/232.
[96] Zübeyrî, Nesebü Kureyş, 313; Belâzurî, Cümel, 5/299.
[97] Belâzurî, Cümel, 7/378.
[98] Taberî, Târîh, 3/525.
[99] Ezdî, el-İştikāk, 99.
[100] Abdullah b. Abdulhakem b. Aʻyen b. Leys İbn Râfiʻ, Sîretu Ömer b. Abdulazîz alâ ma ravâhu’l-İmam Mâlik b. Enes ve ashâbuhû, thk. Ahmed Ubeyd (Beyrut: Âlemu’l-Kütüb, 1984), 27.
[101] Zehebî, Siyeru aʻlâmi’n-nübelâ, 4/231-232.