Özet
Hz. Peygamber’in risâlet görevinden sonra tebliğine mazhar olup İslamiyet’e girmeye başlayan sahâbîlerin hayat serüvenleri, bu dinin doğru bir şekilde anlaşılması açısından kıymetli bilgiler taşıyan hazine konumundadır. Başta İslâm tarihi, hadis ve tefsir gibi dini ilimlerin gelişimi açısından ifade yerindeyse kaynağından vahye muhatap olan sahâbîlerin üstlendikleri önemli görevleri ve başlarından geçen olayları ele almak son derece önemi haizdir. Bununla beraber İslâm tarihinde önemli rol alan pek çok sahâbî biyografisinin çağdaş siyer yazıcılığında ihmal edildiğini söyleyebiliriz. Bu çalışmada, bunlardan biri olduğunu düşündüğümüz Abdurrahmân b. Semüre’nin biyografisi ele alınacak, Hz. Peygamber ve sonrasındaki faaliyetlerine temas edilecektir. Abdurrahmân b. Semüre Mekke’nin fethi sırasında Müslüman olan ve Tulekâ olarak bilinen sahâbîlerdendi. Hz. Peygamber döneminde Mûte ve Tebük seferlerine katıldı. Hz. Osman’ın hilafete geçmesiyle o da tarih sahnesindeki yerini almaya başladı ve Sicistân valisi oldu. Bu görevi Muâviye döneminde de bir süre devam ettiren İbn Semüre, Sicistân’da birçok şehri hâkimiyet altına aldı. Buradaki görevinden sonra Basra’ya döndü ve vefat edene kadar Basra’da yaşadı. Çalışma İbn Semüre’nin tarihî şahsiyeti, ilmî hayatı, askerî ve siyasî faaliyetleri üzerinden sürdürülecektir.
Anahtar Kelimeler: İslâm Tarihi, Abdurrahmân b. Semüre, Osman, Sicistân, Horasan.
A Conqueror Companion: ʻAbd al-Rahmān b. Samura
Abstract
The life adventures of the Companions, who received the message of Muhammad after he received his prophet hood and started to embrace Islam, are a treasure that contains valuable information in terms of a correct understanding of this religion. In terms of the development of religious sciences, it is extremely important to deal with the important tasks undertaken by the Companions and the events they went through. However, we can say that the biographies of many companions, who played an important role in the history of Islam, are neglected in contemporary sīrah writing. In this study, the biography of ʻAbd al-Rahmān b. Samura, which we think is one of them, will be discussed and his activities during and after the Prophet will be mentioned. ʻAbd al-Rahmān was one of the companions who became a Muslim during the conquest of Mecca and was known as Tulekā. He participated in the Mūte and Tabūk expeditions during the Prophet’s time. With the transition of Osman to the caliphate, he also began to take his place on the historical stage and became the governor of Sicistan. Ibn Samura, who continued this task for a while during the reign of Muʿāwiya, took control of many cities in Sicistan. After his service here, he returned to Basra and lived in Basra until his death. The study will be considered in the form of Ibn Samura’s historical personality, scientific life, military and political activities.
Keywords: Islamic History, ʻAbd al-Rahmān b. Samura, Osman, Sijistān, Khorasan.
Giriş
Hz. Peygamber (sas) risâlet görevini aldıktan sonra İslâm dinini insanlara tebliğ etmekle emrolundu.[1] Bunun üzerine en yakınından başlayarak insanları Allah’a (cc) ve Resûlü’ne inanmaya davet etti. Onun (sas) bu davetine ilk icâbet eden en yakını, eşi Hz. Hatice (r.anhâ) oldu. Bu halka Hz. Peygamber’in evlâdı gibi olan Hz. Ali (ra), Zeyd b. Hârise (ra) ve Hz. Ebûbekir’in (ra) Müslüman olmasıyla genişlemeye ve yayılmaya başladı.[2] Hz. Peygamber’in (sas) etrafında toplanıp ona inanan bu güzide insanlar, İslâm medeniyetinin temel taşını oluşturdular. Hz. Peygamber’in (sas), tevhitten uzaklaşmış, Allah’a şirk koşan, “müşrik” şeklinde tavsif edilen bir topluma karşı yürüttüğü risâlet görevinde en önemli yardımcısı oldular. Zorluklara beraber göğüs gerdiler. Onların çabaları ve gayretleri ile İslâm neşvünemâ buldu. Bu esnada kimi zaman öldürülmeye varacak kadar işkencelere[3] maruz kalırken kimi zaman da yıllarca süren boykota maruz kaldılar.[4] Hem ruhen hem de cismen fedâkarâne mücadele veren bu insanların en büyük moral kaynağı Hz. Peygamber (sas) oldu. Nitekim onlar her daim Hz. Peygamber (sas) ile beraberlerdi. İslâm dinini bizâtihi asli kaynağından öğreniyorlar ve ifade yerindeyse vahiy pınarından su içiyorlardı. Hz. Peygamber’in (sas) yakın arkadaşı olan, ona inanan ve Müslüman olarak vefat eden bu insanlara bu anlamda “sahâbî”, “ashâb” dendi.[5] Her ne kadar daha önce bu isim kullanılsa da İslâmiyet ile sahâbî kendine özgü bir anlam kazandı ve Hz. Peygamber’in (sas) yakın arkadaşları için kullanılır oldu. Çünkü onlar ilk andan itibaren sadece Hz. Peygamber’in (sas) anlattıklarına muhatap olmamışlar aynı zamanda yeni dinin yayılması için ellerinden geleni yapmışlardı. Sahâbîden kimisi az önce bahsi geçen ilk inananlar gibi erkenden bu halkaya dâhil olurken kimisi Akabe biatlarında kimisi hicretten sonra bir başkası Mekke’nin fethi esnasında Müslüman oldu. Müslüman olan her sahâbî dine girer girmez Resûlullah’ın (sas) sohbetiyle müşerref oluyor, İslâm’ın ete kemiğe bürünmesindeki yerini alıyordu.
Bu bağlamda vahyin gölgesinde yetişen ashâb-ı kiramın hayatının bilinmesi, onların yetiştiği zamana bir nebze olsun ışık tutabileceği gibi İslâm dininin daha iyi anlaşılmasına ve tanınmasına da katkı sağlayacaktır. Bu gaye ile çalışmada, Mekke’nin fethi esnasında Müslüman olup bundan sonraki hayatını İslâm’a hizmete adayan Abdurrahmân b. Semüre’nin hayatının incelenmesi amaçlanmıştır. Hz. Peygamber (sas) döneminde Mûte ve Tebük seferine katılan İbn Semüre’nin üzerinde çok durulmamış, Hz. Osman (ra) dönemine kadar ismi çok ön plana çıkmamıştır. Onun siyasî ve askerî anlamda aktif rol aldığı süreç Hz. Osman (ra) ile başlamış ve vefat edene kadar önemli görevlerde bulunmuştur. Bu sebeple İbn Semüre’nin ailesi, hayatı, hadis ilmindeki yeri, özellikle askerî ve siyasî faaliyetleri araştırmanın konu başlıklarını teşkil etmiştir. Çalışmada ilk dönem klasik eserleri kullanılmaya özen gösterilmiştir. İbn Semüre ile Arap dünyasında Haydar Hudayr Reşîd’in “Abdurrahmân b. Semüre b. Habîb Dirâsetün fî sîretihî ve hayâtihi’l-ilmiyyeti ve’c-cihâdiyyeti” başlıklı bir çalışması olup genel itibariyle hadis ilmindeki yerini ele almaktadır. Bununla beraber İbn Semüre’nin doğum yeri ile ilgili hataların olması ve askeri faaliyetlerinin sınırlı bir şekilde ele alınmış olması, tarafımızca yapılan çalışmada göz önünde bulundurulmuş ve konular üzerinde durulmuştur. Bu şekilde sahâbînin daha iyi tanınması hedeflenmiştir.
A. Tam Adı, Künyesi ve Tarihî Şahsiyeti
İbnü’l-Kelbî, Ebû Ubeyd, İbn Saʻd, Yahyâ b. Maʻîn, Buhârî, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân gibi hadis, ricâl ve neseb âlimlerine göre adı Abdurrahmân olup soy silsilesi ile şöyledir: Abdurrahmân b. Semüre b. Habîb b. ʻAbdişems b. ʻAbdimenâf b. Kusay b. Kilâb.[6] İbn Hayyât, Zübeyr b. Bekkâr ve Musʻab ez-Zübeyr’e göre ise adı Abdurrahmân olup soy silsilesi Abdurrahmân b. Semüre b. Habîb b. Rebîʻa b. Abdişems şeklindedir. Onlar soy silsilesine Rebîʻa ismini eklemektedirler.[7] Künyesi Ebû Saʻîd’dir ancak oğulları arasında Saʻîd isminde bir çocuğu bulunmamaktadır.[8] Nisbesi Kureyş kabilesine mensup olduğu için el-Kureşî, Abdişems b. Abdimenâf oğullarına mensup olduğu için el-ʻAbşemî,[9] el-Mekkî el-Medînî ve el-Basrî’dir.[10] Müslüman olmadan önceki adı noktasında farklı rivayetler bulunmaktadır. Buna göre Abdü’l-Külâl, Abdü Yekreb, Abdü Kelûb, Abdü’l-Kaʻbe ona atfedilen isimler arasındadır.[11] Mekkeli ileri gelenlerden biri olan Abdü’l-Kaʻbe Mekke’nin fethi esnasında Müslüman oldu. Mekke’nin fethi esnasında Müslüman olanların sayısının takriben iki bin olduğu kaydedilmekte olup bunlara “Tulekâ” denilmektedir. Kerhen Müslüman olan Kureyşlilere Tulekâ denilmektedir.[12] Mekke’nin fethi sırasında Hz. Peygamber’in (sas) Kureyşlilere seslenirken bu ifadeyi kullanmasının ardından terim haline gelmiştir. Kendilerine nasıl davranılacağı konusunda korku içinde bekleyen Mekkelilere Hz. Muhammed’in (sas) “Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sorması üzerine onlar, “Senden ancak iyilik ümit ediyoruz, çünkü sen hayırlı bir kardeşsin.” cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) de “Size Yûsuf’un kardeşlerine konuştuğu gibi konuşacağım.” demiş ve “Bugün sizler azarlanıp kınanmayacaksınız; gidin, hepiniz serbestsiniz (tulekâ).” demişti.[13] Beyhakî, Hz. Peygamber’in (sas) bu ifade ile onların öncelikli emân verilen kişiler olduğunu kast ettiğini söylemektedir.[14] Tulekâ’nın önde gelenleri arasında Ebû Süfyân, oğulları Muâviye ve Yezîd, Süheyl b. Amr, Safvân b. Ümeyye, Attâb b. Esîd, Hakîm b. Hizâm, Hişâm b. Velîd, Ebü’s-Senâbil b. Ba’kek, Huveytıb b. Abdüluzzâ, Cübeyr b. Mut‘im ve bu çalışmaya bahis konusu olan Abdü’l-Kaʻbe (Abdurrahmân b. Semüre) gibi isimler yer almaktaydı.[15] Tülekâ’dan olan Abdü’l-Kaʻbe de Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber (sas) tarafından Abdurrahmân diye isimlendirildi.[16] İbn Semüre’nin annesi Benî Firâs b. Ganm’dan olan Ervâ bint Ebü’l-Ferʻâ’dır.[17] Ebü’l-Ferʻâ ise Benî Firâs b. Ganm’dan olan Hârise b. Kaʻb b. Mutarrif b. Durays’tır.[18] Abdurrahmân b. Semüre’nin doğum tarihi ve yeri hakkında kaynaklarda açık bir bilgi zikredilmemektedir. Muasır araştırmacı Hudayr Reşîd, Nevevî’den rivayetle onun Basra’da ve Merv’de doğduğuna dair aktarımlar olduğunu ve birinci aktarım olan Basra’da doğmuş ve orada yetişmiş olma ihtimalinin tercihe şayan olduğunu söylemektedir.[19] Ancak Hudayr Reşîd’in Nevevî’den aldığı rivayet incelendiğinde Nevevî’nin, İbn Semüre’nin Basra’da ya da Merv’de doğduğu değil aksine vefat ettiğine dair görüşler olduğunu, kaydettiği görülmektedir.[20] Diğer taraftan İbn Semüre’nin Mekke’nin fethi esnasında Müslüman olması onun Mekke’de doğmuş olabileceğini de akıllara getirmektedir. Fizikî yapısı hakkında bilgi olmamasına rağmen savaşlarda gösterdiği başarıdan ve üstlendiği görevlerden onun güçlü bir yapıda olduğu anlaşılmaktadır. İbn Semüre’nin eşi Hind bint. Ebi’l-ʻAs b. Nevfel b. Abdişems b. Abdimenâf b. Kusay’dır. Onun Abdullâh, Ubeydullâh, Osman, Muhammed, Abdülmelik ve Şuayb adında oğulları vardı ancak kızı olup olmadığından bahsedilmemiştir.[21] ʻAmr b. Semüre, Abdurrahmân’ın kardeşi olup onun hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. İbn Semüre Sicistân’da yürüttüğü askerî ve idarî görevlerden sonra Muâviye (ra) tarafından azledildi. Bundan sonra Basra’ya geldi ve vefat edene kadar burada kaldı. Burada kaldı süre boyunca ilimle meşgul oldu ve Hz. Peygamber’den (sas) hadis rivayet etti.[22] İbn Saʻd ve Halife b. Hayyât, 50/670 yılında vefat eden Abdurrahmân b. Semüre’nin cenaze namazını o sıra Basra valisi olan Ziyâd b. Ebîh’in kıldırdığını kaydetmektedir.[23] İbn Hibbân,[24] onun Kûfe’de vefat ettiğini ve namazını Ziyâd’ın kıldırdığını söylemektedir. Yine onun, Merv’de vefat ettiği de söylenmektedir.[25] Ancak hayatının geneline ve diğer rivayetlere bakıldığında Basra’da vefat ettiği görüşü ağırlık kazanmaktadır.
B. Abdurrahmân b. Semüre’nin İlmi Hayatı
Hz. Peygamber (sav) hayatta iken tesis edilen Suffa, sahâbîye ilim öğretilen merkez konumundaydı. Bu dönemde dini ilimler doğrudan Hz. Peygamber’den (sas) tahsil ediliyor, sahâbî ifade yerindeyse vahyin ışığında yetişiyordu.[26] Hadislerin öğrenilmesi, öğretilmesi ve muhafazasında gerek Hz. Peygamber (sas) gerekse sonraki dönemlerde büyük gayret eden sahâbîler, hadis ilminin tesis edilmesini sağladı. Bu uğurda hadisi Hz. Peygamber’den (sas) ilk rivayet edenden öğrenebilme adına uzun yolculuklar yapıyor, en ufak şüpheye mahal verme ihtimali olan her türlü şeyden kaçınıyordu. Örneğin anlam bozulmayacak da olsa hadisteki kelimelerin yerlerinin değişmesine bile müsaade edilmiyor, gerekli görüldüğünde rivayet edenden yemin etmesi ya da şahit getirmesi isteniyordu. Sahâbîler Kur’ân ve sünnette bulunmayan konularda kendi kanaatine göre hüküm vererek fıkıh ilminin oluşmasına da zemin hazırladı. Bu bağlamda Yemen’e kadı olarak gönderilen ve o dönemde fetvâ veren altı sahâbîden biri olan Muâz b. Cebel (ö. 17/638) kayda değerdir. Onlar, Hz. Peygamber’in (sas) vefatından sonra yeni olaylar ile karşılaştıklarında Kur’ân ve sünneti temel alarak yeni hükümler ortaya koyuyordu.
Sahâbîler, Hz. Peygamber’in (sas) vefatından sonra cihad, iskân politikası ya da İslâm dinini öğretme gibi farklı sebeplerden dolayı Suriye, Şam, Humus, Filistin, Mısır, Kûfe ve Basra gibi başka şehirlere yerleşti. Bu şekilde onlar etrafında şekillenen ilim merkezleri oluştu. Abdullah b. Ömer (ra) (ö. 73/693) ve Ebû Hüreyre (ra) (ö. 58/678) gibi sahâbîlerin yaşadığı Medine, tefsir ve fıkıh ilminde önce çıkan Abdullah b. Abbas (ra) (ö. 68/687-88) gibi sahâbîlerin yaşadığı Mekke şehirlerini içeren Hicaz bölgesi, Ebü’d-Derdâ (ö.32/652?), Üsâme b. Zeyd (ö. 54/674) ve Vâsile b. Eskaʻ (ö.85/704?) gibi sahâbîlerin yaşadığı Şam ve Ubâde b. Sâmit (ö.34/654) ve Sevbân (ö.54/674) gibi sahâbîlerin olduğu Humus şehirlerini kapsayan Suriye bölgesi, Abdullah b. Amr b. As’ın (ö.65 / 684) etrafında şekillenen Mısır bölgesi, Abdullah b. Mesʻud (ö. 32/652-53), Mugîre b. Şuʻbe (ö. 50/670) ve Câbir b. Semüre’nin (ö. 70/690) yaşadığı Kûfe ile Enes b. Mâlik (ö. 93/711-12), Ebû Mûsâ el-Eşʻârî (ö. 42/662) ve İmrân b. Husayn (ö. 52/672) gibi sahâbîlerin yaşadığı Basra şehirlerinin olduğu Irak bölgesi bu dönemdeki ilim merkezleriydi.[27] Diğer taraftan Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes‘ûd gibi önde gelen müfessir sahâbîler yalnız hadis değil tefsir ilminin gelişmesine de büyük katkı sağladı. Onlar, Hz. Peygamber’den (sas) kendilerine ulaşan açıklamalar ile Kur’ân’ın büyük bir kısmını tefsir etti. İlk dönem tefsir okullarından Mekke tefsir okulu İbn Abbas’a, Medine tefsir okulu Übey b. Kâ‘b’a dayanmaktaydı. Abdullah b. Mesʻud ve öğrencilerinin temsil ettiği Irak ekolü de en az Mekke tefsir okulu kadar önemliydi.[28] Bu bağlamda uzun süre Basra’da ikamet eden Abdurrahman b. Semüre’nin de Irak bölgesi Basra ekolünden olduğu söylenebilir. Buhârî’ye göre İbn Semüre’nin hocaları Ömer b. el-Hattâb b. Nüfeyl b. Abdiluzzâ el-Kureşî el-Adevî (ö. 23/644), Osmân b. Affân b. Ebi’l-Âs b. Ümeyye el-Kureşî el-Ümevî (ö. 35/656), Alî b. Ebî Tâlib el-Kureşî el-Hâşimî (ö. 40/661), Muâz b. Cebel b. Amr el-Ensârî (ö. 17/638) ve Ebû Saîd Semüre b. Cündeb b. Hilâl el-Fezârî’dir (ö. 60/680).[29] Özellikle Hz. Peygamber (sas) ve Muâz b. Cebel’den ders alan İbn Semüre Hz. Peygamber (sas) hakkında bildiklerini öğrencilerine anlatırdı. İlim meclislerinde hadis rivayet edip şerʻî ilimler hakkında ders veriyordu. Oluşturduğu ders halkaları ile kendi asrının ileri gelen ulemasından oldu.[30] Zehebî, (ö. 748/1348) Abdurrahmân b. Semüre’nin öğrencileri arasında Abdullah b. Abbas (ö. 68/687-88), Saʻîd b. el-Müseyyeb (ö. 94/713), Abdurrahmân b. Ebû Leylâ (ö. 83/702), Hayyân b. Umeyr, Muhammed b. Sîrîn (ö. 110/729), Hasan el-Basrî (ö. 110/728) ve kardeşi, Saʻîd b. Ebu’l-Hasan ve Humeyd b. Hilâl isimlerini kaydetmektedir.[31] İbn Ebû Hâtim ve diğer bazıları da Kesîr b. Kesîr’i (Benî Semüre’nin Mevlâsı),[32] Musʻab’ın mevlâsı Ziyâd, Ammâr b. Ebû Ammâr, Benî Hâşim’in mevlâsı, Ebu’l-Velîd Lemâze b. Zebâr, Hessân b. Kâhin ve Ebû Zebîb et-Teymî’yi İbn Semüre’nin öğrencileri arasında saymaktadırlar.[33]
Hz. Peygamber’den (sas) ve Muâz b. Cebel’den hadis aktaran İbn Semüre, toplamda on dört hadis rivayet etmiştir. Bu hadislerden biri (riyasetle ilgili olan) ittifakla Sahih-i Buhârî ve Sahih-i Müslim’de geçmektedir.[34] İkisi de sadece Sahih-i Müslim’de bulunmaktadır. Buhârî’de İbn Semüre’nin bir hadisi olup bu hadis sened ve lafız farklarından oluşan dört şekilde rivayet edilmektedir. Müslim’de İbn Semüre’nin rivayet ettiği toplamda dokuz hadis olup bunlar üç ayrı hadisin sened ve lafız farklarından müteşekkildir. İbn Semüre, Hz. Peygamber’in (sas) riyâset ile ilgili kendisine söylediği ve rivayet ettiği şu hadis ile öne çıkmıştır:
“يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ، لا تَسْأَلِ الإِمَارَةَ، فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا، وإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وكِلْتَ إِلَيْهَا، وإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا، فَائْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ، وكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ”.
“Sakın kimseden riyâset isteme. Eğer isteğin üzerine sana riyâset verilirse, istediğin şey ile baş başa bırakılırsın; Allah’ın yardımına mazhar olamazsın. Eğer istemeden sana riyâset verilirse, o zaman Allah’tan yardım görürsün. Bir de bir şeye yemin ettikten sonra başka bir davranışı daha hayırlı görecek olursan yeminin için kefâret ödeyip hayırlı olanı işle!”[35] O, bu hadisin hem muhatabı hem de râvisi olmakla tanınmıştır. Diğer taraftan İbn Semüre’nin rivayet ettiği bazı hadisleri vermek onun daha iyi tanınmasına katkı sağlayacaktır. Öyle ki bu hadislerin bir kısmı askeri ve idari alana müteallik konuları içermektedir.
İbn Semüre’nin bir hadisi Tebük Seferi ile ilgilidir ve sefer hazırlıkları hakkında değerli bilgiler içermesi bakımından önemlidir.
عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ، قَالَ: جَاءَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِأَلْفِ دِينَارٍ حِينَ جَهَّزَ جَيْشَ الْعُسْرَةِ، فَفَرَّغَهَا عُثْمَانُ فِي حِجْرِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: فَجَعَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُقَلِّبُهَا وَيَقُولُ: «مَا ضَرَّ عُثْمَانُ مَا عَمِلَ بَعْدَ هَذَا الْيَوْمِ» قَالَهَا مِرَارًا.
“Tebük Seferi zamanında Hz. Osman (ra), Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve bu sırada Hz. Peygamber (sas) sefer hazırlıkları yapıyordu. Hz. Osman (ra) elbisesinin yeninin içinde bin dinar ile geldi ve bunları Hz. Peygamber’in (sas) kucağına boşalttı. Bunun üzerine Resûlullah (sas): ‘Bugünden sonra Osman ne yaparsa yapsın ona zarar vermez.’ diyor ve bunu defalarca tekrar ediyordu.”[36]
İbn Semüre’nin rivayet ettiği diğer bir hadis cuma günü gusletme ile ilgilidir.
“مَنْ تَوَضَّأَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَبِهَا وَنِعْمَتْ وَمَنِ اغْتَسَلَ فَالْغُسْلُ أَفْضَلُ”
“Cuma günü abdest alan mü’min ne güzel bir iş yapmış olur, fakat o gün gusletmek daha faziletlidir.”[37]
Bir başka hadis, riyâset hadisi içinde de geçen yemin ve hayırlı işle ilgili olan hadistir.
“إِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا، فَائْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ، وكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ”.
“Bir şeye yemin ettikten sonra başka bir davranışı daha hayırlı görecek olursan, yeminin için kefâret ödeyip hayırlı olanı işle!”[38]
İbn Semüre’nin diğer bir hadisi de güneş tutulması ile ilgilidir.
وَحَدَّثَنِي عُبَيْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ الْقَوَارِيرِيُّ ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ الْمُفَضَّلِ ، حَدَّثَنَا الْجُرَيْرِيُّ ، عَنْ أَبِي الْعَلَاءِ حَيَّانَ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ ، قَالَ: بَيْنَمَا أَنَا أَرْمِي بِأَسْهُمِي فِي حَيَاةِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، إِذِ انْكَسَفَتِ الشَّمْسُ. فَنَبَذْتُهُنَّ ، وَقُلْتُ: لَأَنْظُرَنَّ إِلَى مَا يَحْدُثُ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي انْكِسَافِ الشَّمْسِ ، الْيَوْمَ. فَانْتَهَيْتُ إِلَيْهِ وَهُوَ رَافِعٌ يَدَيْهِ ، يَدْعُو وَيُكَبِّرُ وَيُحَمِّدُ وَيُهَلِّلُ ، حَتَّى جُلِّيَ عَنِ الشَّمْسِ ، فَقَرَأَ سُورَتَيْنِ وَرَكَعَ رَكْعَتَيْنِ .
Abdurrahmân b. Semüre şöyle dedi: “Rasûlullâh (sas) hayatta olduğu bir gün ben oklarımı atıyordum bir anda güneş tutuldu. Hemen okları yere bıraktım ve kendi kendime: ‘Bugün güneş tutulması oldu ve ben bu durumda Resûlullah’ın (sas) neler yapacağına bakacağım.’ deyip doğruca onun yanına gittim. Resûlullah (sas) ellerini kaldırmış Allah’a dua, tekbîr ve tahmîd ediyor ve tehlîl getiriyordu. Bu hal, güneş ortaya çıkıncaya kadar devam etti. Sonrasında Resûlullah (sas) iki sûre okudu ve iki rekât namaz kıldı.”[39]
Rivayet ettiği bir başka hadis yine askerî alana işaret etmekte ve onun idareciliği hakkında bilgi vermektedir.
عَنْ أَبِي لَبِيدٍ، قَالَ: غَزَوْنَا مَعَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ كَابُلَ، قَالَ: فَأَصَابَ النَّاسُ غَنِيمَةً، فَانْتَهَبُوهَا، فَأَمَرَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَمُرَةَ، مُنَادِيًا يُنَادِي، فَنَادَى، فَاجْتَمَعَ النَّاسُ، فَقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ: ” مَنِ انْتَهَبَ فَلَيْسَ مِنَّا “، رُدُّوهَا، فَرَدُّوهَا، فَقَسَمَهَا بَيْنَهُمْ بِالسَّوِيَّةِ.
Ebû Lüdeyd’den rivayetle: “Biz Abdurrahmân b. Semüre ile beraber Kâbil’i feth etmiştik. Askerler burada bir ganimete rasgeldi ve onu hemen yağmaladılar. Abdurrahmân b. Semüre bir münadiye emredip insanları toplattı ve şöyle dedi: ‘Ben Resûlullah’ı (s.a.v), şöyle söylerken işittim: ‘Yağma yapan bizden değildir.’ Bunun için bu ganimetleri iade edin!’ Bunun üzerine askerler aldıkları o malları geri verdiler. Abdurrahmân b. Semüre de o ganimetleri askerlerin arasında eşit olarak pay etti.”[40]
Toplamda on dört hadis rivayet eden İbn Semüre’nin sohbet halkalarında bu hadisleri Hasan el-Basrî gibi öğrencilerine naklettiği görülmektedir. Bununla beraber onun ilmi hayatı ile ilgili kaynaklar ayrıntılı bilgiler sunmamaktadır. Onun rivayet ettiği bazı hadislerin, idarecilikle ve uzun bir süre kendisinin de devam ettirdiği askeri meseleler ve fetihlerle alakalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda askerî ve idarî yönünü ele almak İbn Semüre’nin daha iyi tanınmasına katkı sağlayacaktır.
C. Abdurrahmân b. Semüre’nin Askerî ve Siyasî Faaliyetleri
Abdurrahmân b. Semüre’nin Hz. Osman (ra) döneminde yürüttüğü askerî ve idarî vazifelerden önce bu alanlara dair kaynaklarda onun hakkında fazla bilgi zikredilmemektedir. Mûte Savaşı’na ve sonrasında Tebük Seferi’ne[41] katılan İbn Semüre’nin rivayet ettiği hadisler de bunu desteklemektedir. Onun Mûte ve Tebük seferleri ile ilgili rivayetleri şu şekildedir: “Hâlid b. Velîd, Mûte günü beni Hz. Peygamber’e (sas) gönderdi. Hz. Peygamber’in (sas) yanına geldiğimde bana şunları söyledi: ‘Ey Abdurrahmân şu sancağı Zeyd aldı. Zeyd savaştı ve öldürüldü. Allah Teâlâ ona rahmet etsin. Sonra sancağı Caʻfer aldı. Caʻfer de savaştı ve öldürüldü. Allah Teâlâ ona rahmet etsin. Sonra sancağı Abdullah b. Revâha aldı. O da savaştı ve öldürüldü. Allah Teâlâ ona rahmet etsin. Sonra sancağı Hâlid b. Velîd aldı. Allah Teâlâ fethi Hâlid’e nasip etti’.”[42] “Tebük seferi zamanında Hz. Osman (ra), Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve bu sırada Hz. Peygamber (sas) sefer hazırlıkları yapıyordu. Hz. Osman (ra) elbisesinin yeninin içinde bin dinar ile geldi ve bunları Hz. Peygamber’in (sas) kucağına boşalttı. Bunun üzerine Resûlullah (sas): ‘Bugünden sonra Osman ne yaparsa yapsın ona zarar vermez.’ diyor ve bunu defalarca tekrar ediyordu.”[43]
Hz. Osman’ın (ra) daha sonra eleştirilere de neden olacak olan akrabası Abdullah b. Âmir’i Basra Valisi ataması ile İbn Semüre’nin de üne kavuştuğu ve İslâm tarihi kitaplarında sıkça zikredilmeye başlandığı görülmektedir. Bu meyanda onun özellikle Horasan ve Sicistân (Sîstan bölgesi),[44] bölgelerinde gösterdiği şecaat ve yaptığı fetihler hakkında malumat vermek yerinde olacaktır.
Abdurrahmân b. Semüre’nin idarî ve askerî sahaya çıkma süreci Ebû Mûsâ’nın valilik görevinden alınıp İbn Âmir’in yerine tayin edilmesiyle başlamaktadır. 22/642-643 yılında Hz. Ömer tarafından Basra Valiliğine atanan Ebû Mûsâ el-Eşʻarî bu görevini Hz. Osman tarafından azledilene kadar altı yıl boyunca sürdürdü.[45] 29/649-650[46] yılına gelindiğinde Ebû Mûsâ el-Eşʻâri, Hz. Osman (ra), tarafından Basra valiliğinden azledildi ve onun yerine Hz. Osman’ın dayısının oğlu ve henüz o sıralarda yirmi beş yaşında olan Abdullah b. Âmir b. Kureyz b. Rebîʻa b. Habîb b. Abdişems tayin edildi.[47]
Abdullah b. Âmir Basra Valiliği yaptığı esnada Hz. Ömer (ra) zamanında anlaşma yapmış olan Horasan bölgesi, Sicistân, Kirman ve Kâbil gibi yerlerin halkları bu anlaşmaları bozup isyan ettiler. Bunun üzerine Abdullah b. Âmir, Basra’da yerine bir vekil bırakarak Horasan’a doğru hareket etti. Önce Kirmân’a uğradı ve buraya Mücâşiʻ b. Mesûd es-Sülemî’yi vali tayin ettikten sonra ondan burada isyanı bastırmasını istedi.[48] Mücâşiʻ önce Kirmân’a bağlı Hemid, Sircân ve Cîreft’i sonra Kirmân merkezi savaşarak kontrol altına aldı. Diğer taraftan İbn Âmir, Sicistan halkı üzerine de er-Rabî b. Ziyâd el-Harsî’yi gönderdi. İbn Âmir’in kendisi de Nişâbûr’a ve Horasan’a geçit hükmünde olan Tâbeseyn adlı iki kale üzerine hareket etti. Kühistân ve Nişâbûr’a bağlı Rüstâk Zâm, Beyhak, Buşt, Havâf, Esferâyin, Ergiyân ve Nişâbûr’un tamamı, Tûs, Herat, Merv, Talekân, Belh ve Fâryâb şehirlerinden kimisi anlaşma yoluyla kimisi savaşılarak kısa sürede kontrol altına alındı.[49] Bu arada Abdullah b. Âmir’in kendisi, Horasan üzerine hareket ettiğinde daha önce yapılan anlaşmayı bozan diğer bir bölge olan Sicistân’ın üzerine de Rebîʻ b. Ziyâd el-Hârisî’yi göndermişti. İbn Ziyâd’ın bu bölgedeki valiliği bir buçuk yıl sürdü. Burada uzun süre kalarak Ruşt, Nâşirûz, Şervâz ve Zerenc gibi şehirleri kontrol altına aldı ve sonrasında İbn Âmir’in yanına döndü. Bu aşamada Abdurrahmân b. Semüre’nin devreye girdiği görülmektedir. Nitekim Rebî‘ b. Ziyâd’ın kontrol altına aldığı yerler tekrardan isyan edince bu defa İbn Âmir, Sicistân’a vali olarak İbn Semüre’yi tayin etti.[50] İbn Semüre bu göreve atanır atanmaz hiç vakit geçirmeden Sicistân bölgesine hareket etti. Önce Zerenc şehrini, Zerenc ile Hind taraflarındaki el-Keş arasındaki yerleri ve Ruhâç tarafı ile Dâver[51] arasında kalan yerleri hâkimiyeti altına aldı. Sonra Dâver memleketine ulaştı ve burayı da muhasara altına alıp onları anlaşma yapmak zorunda bıraktı.[52] Fetihlerine durmaksızın devam eden Abdurrahmân b. Semüre’nin bundan sonraki fetih istikameti Kâbil ve Gazne diye bilinen Zâbülistân şehirleri oldu. İbn Semüre buraları fethettikten sonra Zerenc’e döndü ve Hz. Osman’a (ra) karşı ayaklanmalar ve iç isyanlar başlayana kadar buradaki karargâhında kaldı. Burada kaldığı süre içerisinde kendisiyle beraber Sicistân’a gelen âlimler, bölge halkına İslâm dininin esaslarını anlatmaya ve öğretmeye başladı. Ayrıca İbn Semüre, Zerenc’de bir Cuma camisi yaptırdı. Ondan hadis rivayet eden öğrencisi Hasan el-Basrî burada üç yıl boyunca ders verdi.[53] Diğer taraftan 34/654-655 yılında Hz. Osman’ın (ra) idaresine karşı gösterilen tepkiler çoğalmaya başladı. Hz. Ali (ra) bu manada halifeyi uyarmak istedi[54] ancak gerek Hz. Osman’ın (ra) görevlendirdiği valilerin bilgi aktarmalarındaki eksiklik gerekse iki tarafa yönelik yapılan girişimler sonuç vermeyince Hz. Osman 35/655-656 yılında muhasara altına alındı ve sonrasında Mısır’dan, Irak’tan (Kûfe ve Basra) gelen isyancı gruplar tarafından şehit edildi.[55] Hz. Osman’a (ra) karşı zikri geçen ayaklanmalar başlayınca Aburrahman b. Semüre kendi yerine Emîr (Umeyr) İbn Ahmer el-Yeşkerî’yi görevlendirdi ve Zerenc’den ayrıldı. İbn Semüre buradan ayrılır ayrılmaz Zerenc halkı yeniden İbn Ahmer’e karşı isyan etti.[56]
İbn Semüre’nin Zerenc’den ayrıldıktan sonra isyan döneminde nasıl bir rol oynadığı konusunda kaynaklarda rivayet bulunmamaktadır. Bununla beraber onun Sicistân’a İbn Âmir tarafından görevlendirilmesi göz önünde bulundurulduğunda İbn Âmir’e göre hareket ettiği tahmin edilebilir. İbn Âmir, Hz. Osman’ın (ra) gelen şikâyetler doğrultusunda çözüm bulma adına valilerle görüşme yaptığı esnada hâlâ Basra valisiydi. Halife, çıkan huzursuzluklar için valileri Medine’ye davet ettiğinde aralarında Abdullah b. Âmir de vardı. Halifenin bu konu hakkında İbn Âmir dâhil valilere sorduğu sorulara onlar: “Sen bize görevlendirdiğin adamlarını göndermendin mi, bu kişiler sana buradaki Müslümanların hepsi hakkında güzel haberler getirmediler mi? Bunlar, şehirlerde birçok kimse ile görüştü ancak hiçbir kimse kötü bir şey söylemedi. Yemin olsun ki onlar doğru söylemiyor ve terbiye de edilmezler. Bu meselenin aslının ne olduğunu ve dedikoduların sebebinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz bu söylentilerin asılsız olduğu ve bunların dikkate alınmaması gerektiğidir.” cevabını verdiler.[57] İbn Âmir ve diğer valilerin bu tutumu, ihtilal döneminde gelişen olaylar karşısında Abdurrahmân b. Semüre’nin Hz. Osman’a (ra) karşı cephe almadığı gibi isyanı engelleyecek bir şey de yapamadığını göstermektedir. Nitekim Hz. Ali’nin (ra), Hz. Osman (ra) kendisinden isyancı güruhu sakinleştirmesi için yardım istemeye geldiğinde ona söyledikleri şu sözler: “Ben seninle bu konuda defalarca konuştum her defasında söyleyeceklerimize uyacak olmana rağmen biz yanından çıktıktan sonra yine kendi bildiğini yaptın. Bu olayların bu hale gelmesi, Mervân’ın, İbn Âmir’in, Muâviye (ra) ve Abdullah b. Saʻd’ın yaptıklarının sonucudur. Sen onların dediklerine uyup benim dediklerimi yabana attın.”[58] O sıralarda Basra’da olduğu tahmin edilen Abdurrahmân b. Semüre’nin de gelişmeler karşısında bir şey yapamadığını göstermektedir. Ancak bundan sonraki süreçte Abdurrahmân b. Semüre’nin Abdullah b. Âmir ile Hz. Ali (ra) ve Hz. Hasan’a (ra) karşı Muâviye’nin (ra) yanında, Hz. Osman’ın (ra) katillerinin bulunmasını isteyenler arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Hz. Osman (ra) şehit edildikten sonra Hz. Ali’ye (ra) biat edilmişti.[59] Ona biat etmeyenler arasında Abullah b. Âmir de vardı;[60] ancak onun en yakın adamı diyebileceğimiz Abdurrahmân b. Semüre’nin biat edip etmediği zikredilmemektedir. Sonraki süreçte ele alınacağı üzere o da Hz. Ali’ye (ra) biat etmemiş olabilir. Abdurrahmân b. Semüre’nin, Hz. Osman’ın (ra) akrabası olması hasebiyle Hz. Ali’ye (ra) karşı olduğu âşikardır. Diğer taraftan İbn Âmir, Cemel Savaşı’nda tarafını belli etmiş ve Şam’a gitmek isteyen Hz. Aişe’nin (r.anhâ) başındaki grubu Basra’nın kendileri için daha elverişli olduğunu ve onlara yardımcı olacağını söyleyerek Basra’ya yönlendirmiş ve bu süreçte bizatihi Basra’da hem maddi yardımda bulunmuş hem de halkı kendilerine katılmaya davet etmişti.[61] Bu olaylarda Abdurrahmân b. Semüre’nin İbn Âmir’in yanında hareket etmiş olması muhtemeldir. Diğer taraftan Hz. Ali (ra) Cemel Vakası, Sıffîn Savaşı ve Hâricîler gibi önemli olaylardan sonra kendisine biat etmek istemeyen Muâviye (ra) üzerine sefer düzenlemek üzere iken 40/660-661 yılında şehit edildi.[62] Bunun üzerine Hz. Hasan’a biat edildi ancak Muâviye (ra) yine biat etmeyen taraftı. Hz. Hasan (ra), babasının yarım kalan seferini kendisi tamamlamak istese de işler istediği gibi gitmeyince Muâviye’ye (ra) bir mektup yazdı. Belirli şartlar karşılığında hilafeti kendisine devredeceğini iletti ve görüşmeler neticesinde hilafeti Muâviye’ye (ra) devretti.[63] Bu aşamada dikkate değer nokta Hz. Hasan’ın (ra), Muâviye’ye (ra) yazdığı mektup ulaşmadan daha önce Muâviye’nin (ra) ona göndermiş olduğu heyettir. Burada da Abdurrahmân b. Semüre, yol arkadaşı diyebileceğimiz Abdullah b. Âmir ile önemli bir idarî görev olan elçilik vazifesini üstlenmişlerdir. Abdullah b. Âmir, Cemel Savaşı’ndan yaralı bir şekilde kurtulduktan sonra Şam’a gidip Muâviye’ye (ra) sığınmıştı. Muâviye (ra), yanında bulunan İbn Âmir ve İbn Semüre’ye, altını kendi mührü ile mühürlediği boş bir sayfa ve Hz. Hasan’a iletilmek üzere bir de mektup verdi. Mektubunda Hz. Hasan’dan istediği her şeyi bu boş sayfaya yazabileceğini ve kendisinin bütün şartları kabul edeceğini yazmıştı.[64] Onların yürüttüğü bu elçilik görevinden sonra Hz. Hasan (ra), hilafeti Muâviye’ye (ra) devretti. Muâviye’nin (ra) halifelik görevini alması Abdurrahmân b. Semüre için de yeni bir sayfa açmış oldu. Çünkü Muâviye (ra), Abdullah b. Âmir’i yeniden Basra valiliğine tayin etti ve Horasan ile Sicistân bölgelerini de onun idaresine ekledi.[65] Abdullah b. Âmir’in valiliği doğal olarak Abdurrahmân b. Semüre’nin de yeniden idarî ve askerî görevlere gelmesi anlamına geliyordu. İbn Âmir önce Kays b. Heysem’i Horasan valiliğine tayin etti. 43/663-664 yılında da Abdurrahmân b. Semüre’yi Sicistân valiliğine tayin etti.[66] Halife b. Hayyât, İbn Âmir’in onu 42/662-663 yılında Sicistân’a görevlendirdiğini kaydetmektedir.[67] Yeni görevine atanan İbn Semüre hemen harekete geçti ve Sicistân’a geldi. Buradaki görevlerde bazı değişikliğe gitti. Şurta teşkilatının başına Abbâd b. El-Husayn el-Habâtî’yi getirdi. Bu görevinde ona eşraftan Amr b. Ubeydullah b. Maʻmer[68] ve Hasan b. Ebu’l-Hasan, Mühelleb b. Ebû Sufre ve Katarî b. el-Fucâe gibi diğer bazı ileri gelenleri yardımcı tayin etti.[69] İbn Semüre, Sicistân’da halkı Müslüman olmayan şehirlere seferler düzenleyip buraları fethetti. Daha önce hâkimiyeti altına almasına rağmen Hz. Osman (ra) dönemindeki olaylar sebebiyle Sicistân’dan ayrılması üzerine bazı şehirlerin halkları yeniden isyan etmişlerdi. Bu bağlamda Büst, Kâbil, Zerân, Huşşek, Ruhhâc ve Zâbülistân (Gazne) şehirlerini ikinci kez fethedip hâkimiyeti altına aldı.[70] Diğer taraftan aynı yıl içinde (43/663-664) İbn Âmir, Kays b. Heysem el-Kaysî’yi görevden almış ve yerine Abdullah b. Hâzim’i Horasan Valiliği’ne görevlendirmişti. İbn Semüre, Sicistân bölgesindeki fetihlere yoğunlaşmışken İbn Hâzim de Horasan bölgesinde fetihler yapıyordu. Bir yıl sonra (44/664-665) Basra valisi Abdullah b. Âmir ile halk arasında huzursuzluklar çıktı ve halk bu durumu Halife Muâviye’ye (ra) iletince İbn Âmir görevden alındı. İbn Âmir’in görevden alınmasından bir ay kadar sonra Abdurrahmân b. Semüre de görevden alınınca Sicistân’daki faaliyetleri artık sona erdi. Bu yüzden İbn Semüre, Basra’ya döndü ve hayatının sonuna kadar Basra’da kaldı. Bu arada İbn Âmir görevden alındıktan sonra yerine Hâris b. Abdullah el-Ezdî tayin edilmişti. Ancak Hâris el-Ezdî de bu görevi dört ay sürdürebildi. Onun yerine de bu sırada artık Muâviye’nin (ra) saflarına katılmış olan Ziyâd b. Ebîh tayin edildi.[71] Ziyâd, Basra’ya dönmüş olan Abdurrahmân b. Semüre’yi yanında tuttu ve idari görevlerde ondan istifade etti. İbn Semüre’nin, Ziyâd b. Ebih’in yanındaki görevi de 50/670 yılında vefat edene kadar beş yıl boyunca devam etti.[72]
Sonuç
Mekke’nin fethi ile beraber Müslüman olan Abdurrahmân b. Semüre’nin ilk zamanları hakkında kaynaklarda fazla bilgi zikredilmese de onun İslâm’a girdiği ilk andan itibaren hizmet etmeye başladığı anlaşılmaktadır. Nitekim o, Hz. Peygamber (sas) zamanında önce Mûte Savaşı’na sonra Tebük Seferi’ne katılmıştır. Hz. Peygamber’in (sas) sohbetlerine katılan İbn Semüre hem Hz. Peygamber’den (sas) hem de Muâz b. Cebel’den hadisler rivayet etmiştir. Bu hadislerden kimisinde bizatihi İbn Semüre’nin kendisi muhatap iken kimisi de askerî ve idarî konular hakkında değerli bilgiler içermektedir. İbn Semüre’nin idari ve askerî anlamda görev alması ise ilk defa Hz. Osman (ra) zamanında gerçekleşmiştir. Hz. Osman’ın (ra) Basra valisi olan Abdullah b. Âmir tarafından Sicistân valisi olarak tayin edilen İbn Semüre, sorumlu olduğu bu bölgede daha önceden fethedilmelerine rağmen sonradan isyan eden birçok şehri yeniden fethetmiş ve buraları hâkimiyet altına alarak büyük askeri zaferler ve kahramanlıklar gerçekleştirmiştir. Sicistân’ın merkezi Zerenc’de karargâh kuran İbn Semüre, burada kaldığı süre içerisinde de İslâm’ın yayılması adına çalışmalarda bulunmuş ve Zerenc’de bir Cuma cami yaptırmış, Hasan-ı Basrî gibi âlimlerin burada ders vermelerini sağlamıştır. Hz. Osman (ra) döneminde çıkan iç isyan sebebiyle görevinden ayrılan İbn Semüre, Muâviye (ra) döneminde yeniden Sicistân valisi tayin edilmiş ve aynı halife tarafından azledilene kadar bu görevini sürdürmüştür. Sonrasında Basra’ya yerleşen İbn Semüre, vefat edene kadar o dönem Basra valisi olan Ziyah b. Ebîh’e idari işlerde yardımcı olmuştur. Gösterdiği başarılardan cesur bir kişiliğe ve güçlü bir yapıya sahip olduğu anlaşılan Abdurrahman b. Semüre 50/670 yılında Basra’da vefat etmiştir.
Kaynakça
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî. Fedâilu’s-sahâbî. thk. Vasiyyullâh Muhammed ʿAbbâs. 2 Cilt. Beyrut: Muʾessesetu’r-Risâle, 1404/1983.
Ahmed b. Hanbel, Ebû ʿAbdullâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî. Müsnedü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel. thk. Şuʿayb el-ʾArnaʾût – ʿÂdil Murşid v.dğr. 50 Cilt. Beyrut: Muʾessesetu’r-Risâle, 1421/2001.
Apak, Âdem. Siyer-i Nebî. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2. Basım, 2018.
Bağdâdî, Ebû Caʻfer Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr el-Hâşimî. Kitâbü’l-Muhabber. thk. İlze Lihten Şetitr. Beyrut: Dârü’l-Âfâki’l-Cedîde, ts.
Belâzürî, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvud. Fütûhu’l-büldân. Beyrut: Dâru ve Mektebetü’l-Hilâl, 1988.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin b. ʿAlî el-Hüsrevcirdî. es-Sunenü’l-kübrâ. thk. Muhammed ʿAbdulkâdir ʿAtâ. 3 Cilt. Beyrut: y.y., 1424/2003.
Birışık, Abdulhamit. “Tefsir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 40/281-290. İstanbul: TDV Yayınları, 2011.
Buhârî, Muhammed b. İsmail Ebû Abdillâh el-. Sahih-i Buhârî. thk. Muhammed Zehîr b. Nâsır en-Nâsır. Dımaşk: Dâru Tavki’n-Necât, 1422.
Buhârî, Muhammed b. İsmail Ebû Abdillâh. Târîhu’l-kebîr. ed. Muhammed Abdulmuîd Han. Haydarâbâd: Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, ts.
Devâdârî, Ebû Bekr b. Abdullah b. Aybek. Kenzü’d-dürer ve câmiü’l-gurer : el-fâ’ik sıhâhü’l-cevherî min kısmeti feleki’l-Müşterî: ed-dürretü’s-seniyye (mudıyye) fî ahbâri’d-devleti’l-Fâtımiyye. thk. Birend Ratika, Edvard Bedin, Muhammed Said Cemaleddin, Jonhild Ceraf, Durutiya Kitafolseki. 9 Cilt. İsa el-Bâbî el-Halebî, 1992.
Dineverî, Ebû Hanife Ahmed b. Davud. Ahbârü’t-tıvâl. thk. Abdülmünim Âmir. Kahire: Dâru İhyai Kütübü’l-Arabiyye, 1960.
Ebü’l-Fidâ, İmadüddîn el-Melikü’l-Müeyyed İsmail b. Ali. el-Muhtasâr fî ahbâri’l-beşer (Târîhu Ebi’l-Fidâ). 4 Cilt. Mısır: el-Matbaatü’l-Hüseyniyyetü’l-Mısrıyyetü, ts.
İbn Asâkir, Ebü’l-Kâsım Sikatüddîn Ali b. Hasan b. Hibetullâh. Târîhu Dımaşk. thk. Amr b. Garâme el-Amrî. 80 Cilt. Dımaşk: Dârü’l-Fikr, 1995.
İbn Ebû Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî. el-Cerh ve’t-taʿdîl. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1271.
İbn Haldûn, Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahmân b. Muhammed b. Hasen el-Hadramî el-Mağribî. Târîhu İbn Haldûn = Kitâbü’l-ʻİber ve dîvânü’l-mübtedeʾ ve’l-haber fî eyyâmi’l-ʻArab ve’l-ʻAcem ve’l-Berber ve men âsârahüm min zevi’s-sultâni’l-ekber. thk. Halîl Şehâde. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 2. Basım, 1988.
İbn Hayyât, Ebû Amr eş-Şeybânî Halife. Kitâbü’t-tabakât. thk. Süheyl Zekkâr. Dâru’l-Fikr, 1414.
İbn Hayyât, Ebû Amr eş-Şeybânî Halife. Târîhu Halîfe b. Hayyât. thk. Ekrem Ziya el-Ömerî. 1 Cilt. Beyrut: Darü’l-Kalem, 2. Basım, 1397.
İbn Hibbân, Ahmed b. Hibbân b. Muʻaz b. Maʻbed et-Temîmî. es-Sikât (Târîhu’s-sikât, es-Sikât mine’s-sahâbî ve’t-tâbiʿîn ve etbâʿi’t-tâbiʿîn). ed. Muhammed Abdulmuîd Han. Haydarâbâd: Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, 1393.
İbn Hibbân, Ahmed b. Hibbân b. Muʻaz b. Maʻbed et-Temîmî. es-Sîretü’n-nebeviyye ve ahbâru’l-hulefâ. çev. Harun Bekiroğlu. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017.
İbn İshâk, Ebû ’Abdullâh Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî. es-Sîre (Kitâbu’s-siyer ve’l-meğâzî). thk. Süheyl Zekkâr. Beyrut: y.y., 1398/1978.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömer. el-Bidâye ve’n-nihâye. 15 Cilt. Dâru’l-Fikr, 1986.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî. el-Maârif. Kahire: el-Heyetü’l-Mısriyyetü’l-Ammetü lilküttâb, 2. Basım, 1992.
İbn Miskeveyh, Ebû Ali Ahmed b. Muhammed. Tecâribü’l-ümem ve teʿâkibü’l-himem. thk. Ebu’l-Kâsım İmâmî. Tahran: Seruş, 2000.
İbn Saʻd, Ebû Abdullâh Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî. el-Cüzü’l-mütemmim litabakâti İbn Saʻd. thk. Abdülazîz Abdullah es-Selûmî. Suudi Arabistan: Mektebeteü’s-Sıddîk, 1416.
İbn Saʻd, Ebû Abdullâh Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî. et-Tabakâtü’l-kübrâ. thk. Ziyâd Muhammed Muhammed Abdulkâdir Atâ. Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1410.
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b Alî b Muhammed Bağdâdî. el-Muntazam fî tarihi’l-mülûk ve’l-ümem. thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ, Mustafa Abdülkâdir Atâ. 19 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992.
İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasan İzzeddîn Ali b. Muhammed b. Abdülkerîm. el-Kâmil fi’t-târîh. thk. Ömer Abdüsselâm Tedmûrî. 10 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kitâbu’l-Arabiyye, 1417.
İbnü’l-ʻAdîm, Ebü’l-Kâsım Kemâleddîn Ömer b. Ahmed b. Hibetullâh. Zübdetü’l-Haleb fî târîhi Haleb. thk. Halîl Mansûr. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996.
İbnü’l-Verdî, Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. el-Muzaffer el-Bekrî el-Kureşî el-Maarrî. Târîhu İbni’l-Verdî=Tetimmetü’l-muhtasar fî ahbâri’l-beşer. Beytrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996.
İmrânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed b. el-İnbâ’ fî târîhi’l-hulefâ’. thk. Kâsım es-Sâmerrâî. Kahire: Dâru’l-Âfâkı’l-Arabiyye, 2001.
İsâmî, Abdülmelik b. Hüseyin b. Abdülmelik eş-Şafii. Semtü’n-nücûmü’l-avâli fî enbai’l-evâil ve’t-tevâlî. thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavviz. 4 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998.
Kuzudişli, Bekir. Hadis Tarihi. İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2017.
Mes’ûdî, Ebü’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali. et-Tenbîh ve’l-işrâf. thk. Abdullah İsmail es-Sâvî. Kahire: Daru’s-Sâvî, ts.
Mes’ûdî, Ebü’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali. Mürûcü’z-zeheb ve meʻâdinü’l-cevher fî tühafi’l-eşrâf mine’l-mülûk ve ehli’d-dirâyât. thk. Müfid Muhammed Kameyha. 4 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1971.
Mizzî, Yûsuf b. Abdurrahmân. Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’l-ricâl. Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 1400.
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc. Sahihi Müslim. thk. Muhammed Fuâd Abdülbâki. Beyrut: Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, ts.
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî. Tehzîbü’l-esmâ’ ve’l-lugât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
Nîsâbûrî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim. el-Müstedrek ʿale’s-sahîhayn. thk. Mustafa Abdülkâdir Ata. Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990.
Özgüdenli, Osman Gazi. “Sîstan”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 37/274-276. İstanbul: TDV Yayınları, 2009.
Reşîd, Haydar Hudayr. Abdurrahmân b. Semüre. “Abdurrahmân b. Semüre b. Habîb dirâsetün fî sîretihî ve hayâtihi’l-ilmiyyeti ve’c-cihâdiyyeti”. Deyâlî Üniversitesi Sosyalbilimler Eğitim Fakültesi 58 (Mart 2017), 250-281.
Rızâ, Ahmed. Muʻcemu metni’l-luga : Mevsuʻatu lugaviyye hadîse. 5 Cilt. Beyrut: Daru Mektebeti’l-Hayat, 1377/1958.
Sandıkçı, S. Kemal. “Tulekâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 41/361-362. İstanbul: TDV Yayınları, 2012.
Severcan, Şefaettin. Hz. Muhammed İslâm Daveti Mekke. Ankara: Fecr Yayınları, 2019.
Seyf b. Ömer. el-Fitnetü ve vakʻatü’l-Cemel. Darun-Nefais, 1993.
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Şemseddin Ebu’l-Muzaffer Yûsuf b. Kızoğli b. Abdillah. Mirâtü’z-zamân fî tevârîhi’l-aʻyân. Dımeşk: Dâru’r-Risâleti’l-ʻÂlemiyyeti, 2013.
Suyûtî, Ebü’l-Fazl Celalüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr. Târîhu’l-hulefâʾ. thk. Hamdî ed-Demirdâş. Mektebetü Nezzâr Mustafa el-Bâz, 2004.
Şulul, Kasım. “Horasan ve Mâverâünnehir’le Münasebeti Bulunan Sahabîler”. Siyer Araştırmaları Dergisi 8 (01 Temmuz 2020), 139-170.
Taberî, Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid. Târîhu’t-Taberî: Târîhu’r-rusûl ve’l-mülûk. thk. Arîb b. Saʻd el-Kurtubî. Beyrut: Dâru’t-Türâs, 2. Basım, 1387.
Tayâlisî, Ebû Dâvûd Süleymân b. Dâvûd b. el-Cârûd. el-Müsned. thk. Muhammed b. Abdülmuhsin et-Türkî. Mısır: Dâru Hicr, 1419.
Yalçın, Ahmet. Selefi Düşüncenin Tarihsel Gelişiminde İbn Teymiyye. Kimlik Yayınları, 2020.
Zehebî, Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz. el-İber fî haberi men gaber. thk. Ebû Hâcer Muhammed es-Saîd b. Bisyunizoğlu. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
Zehebî, Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz. Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ. thk. Şuayb el-Arnût, Hüseyin el-Esed. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 3. Basım, 1405.
Zehebî, Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz. Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-(tabakâtü’l-) meşâhîr ve’l-aʿlâm. thk. Ömer Abdüsselâm Tedmûrî. Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, 2. Basım, 1993.
[1] Geniş bilgi için bkz. Ebû ’Abdullâh Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî İbn İshâk, es-Sîre (Kitâbu’s-siyer ve’l-meğâzî), thk. Süheyl Zekkâr (Beyrut: y.y., 1398/1978), 120-130.
[2] Geniş bilgi için bkz. Ahmed b. Hibbân b. Muʻaz b. Maʻbed et-Temîmî İbn Hibbân, es-Sîretü’n-nhebeviyye ve ahbâru’l-hulefâ, çev. Harun Bekiroğlu (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 55-60; Şefaettin Severcan, Hz. Muhammed İslâm Daveti Mekke (Ankara: Fecr Yayınları, 2019), 179-211.
[3] Geniş bilgi için bkz. Severcan, Hz. Muhammed İslâm Daveti Mekke, 246-268.
[4] Âdem Apak, Siyer-i Nebî (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2018), 111-135.
[5] Sahâbînin tanımı hakkında geniş bilgi için bkz. Bekir Kuzudişli, Hadis Tarihi (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2017), 42-43.
[6] Ebû Abdullâh Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. Ziyâd Muhammed Muhammed Abdulkâdir Atâ (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1410), 7/260; Ahmed b. Hibbân b. Muʻaz b. Maʻbed et-Temîmî İbn Hibbân, es-Sikât (Târîhu’s-sikât, es-Sikât mine’s-sahâbî ve’t-tâbiʿîn ve etbâʿi’t-tâbiʿîn), ed. Muhammed Abdulmuîd Han (Haydarâbâd: Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, 1393), 3/249; Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ’ ve’l-Lugât (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.), 1/296; Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz ez-Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, thk. Şuayb el-Arnût, Hüseyin el-Esed (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1405), 2/571.
[7] Ebû Amr eş-Şeybânî Halife İbn Hayyât, Kitâbü’t-tabakât, thk. Süheyl Zekkâr (Dâru’l-Fikr, 1414), 41; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/571.
[8] İbn Hibbân, es-Sikât, 3/249.
[9] Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/571.
[10] Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ’ ve’l-lugât, 1/297.
[11] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 7/260; Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ’ ve’l-lugât, 1/297; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/572.
[12] Ahmed Rızâ, Muʻcemu metni’l-luga : Mevsuʻatu lugaviyye hadîse (Beyrut: Daru Mektebeti’l-Hayat, 1377/1958), 3/625.
[13] Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 4/495.
[14] Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin b. ʿAlî el-Hüsrevcirdî el-Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, thk. Muhammed ʿAbdulkâdir ʿAtâ (Beyrut: y.y., 1424/2003), 9/199 (No. 18276).
[15] S. Kemal Sandıkçı, “Tulekâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2012), 41/261-262.
[16] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 7/260.
[17] İbn Hayyât, Kitâbü’t-Tabakât, 41.
[18] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 7/260.
[19] Haydar Hudayr Reşîd, Abdurrahmân b. Semüre, “Abdurrahmân b. Semüre b. Habîb Dirâsetün fî sîretihî ve hayâtihi’l-ilmiyyeti ve’c-cihâdiyyeti”, Deyâlî Üniversitesi Sosyalbilimler Eğitim Fakültesi 58 (Mart 2017), 254-255.
[20] Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ’ ve’l-lugât, 1/297.
[21] Ebû Abdullâh Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî İbn Saʻd, el-Cüzü’l-mütemmim litabakâti İbn Saʻd, thk. Abdülazîz Abdullah es-Selûmî (Suudi Arabistan: Mektebeteü’s-Sıddîk, 1416), 176; Yûsuf b. Abdurrahmân el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’l-ricâl (Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 1400), 17/159.
[22] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 7/260.
[23] İbn Saʻd, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 7/260; Ebû Amr eş-Şeybânî Halife İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî (Beyrut: Darü’l-Kalem, 1397), 211.; Ayrıca Abdurrahmân b. Sülemi’nin 51/671-672 yılında vefat ettiği de rivayetler arasında yer almaktadır. Bk. Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/572.
[24] İbn Hibbân, es-Sikât, 3/249.
[25] Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ’ ve’l-lugât, 1/297.
[26] Ahmet Yalçın, Selefi Düşüncenin Tarihsel Gelişiminde İbn Teymiyye (Kimlik Yayınları, 2020), 54.
[27] Bekir Kuzudişli, Hadis Tarihi (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2017), 64-69.
[28] Abdulhamit Birışık, “Tefsir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2011), 40/284.
[29] Muhammed b. İsmail Ebû Abdillâh el-Buhârî, Târîhu’l-kebîr, ed. Muhammed Abdulmuîd Han (Haydarâbâd: Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, ts.), 8/252.
[30] Reşîd, Abdurrahmân b. Semüre, 256.
[31] Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/572.
[32] Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve’t-taʿdîl (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1271), 5/238.
[33] el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’l-ricâl, 17/158; ayrıca Ebu’l-Velîd ismi bir yerde Ebû Lubeyd diye geçmektedir. Bk. Reşîd, Abdurrahmân b. Semüre, 258.
[34] Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ’ ve’l-Lugât, 1/297; Muasır araştırmacı Şulul: “On dört hadîsin üçü Buhârî ile Müslim’de, ikisi de sadece Müslim’de bulunmaktadır.” demektedir. Bk. Kasım Şulul, “Horasan ve Mâverâünnehir’le Münasebeti Bulunan Sahabîler”, Siyer Araştırmaları Dergisi 8 (01 Temmuz 2020), 153.
[35] Muhammed b. İsmail Ebû Abdillâh el-Buhârî, Sahih-i Buhârî, thk. Muhammed Zehîr b. Nâsır en-Nâsır (Dımaşk: Dâru Tavki’n-Necât, 1422), “Kitâbu’l-Eymâni ve’n-Nuzûri”, 83 (No. 6622); el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’l-ricâl, 17/160; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/572.
[36] Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ʿale’s-sahîhayn, thk. Mustafa Abdülkâdir Ata (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990), 3/110.
[37] Ebû Dâvûd Süleymân b. Dâvûd b. el-Cârûd et-Tayâlisî, el-Müsned, thk. Muhammed b. Abdülmuhsin et-Türkî (Mısır: Dâru Hicr, 1419), 2/688.
[38] et-Tayâlisî, el-Müsned, 2/689; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, 2/572.
[39] Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc Müslim, Sahihi Müslim, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâki (Beyrut: Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, ts.), “Zikru’n-Nidâ’ Bisalâti’l-Kusûf”, 913.
[40] Ebû ʿAbdullâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî Ahmed b. Hanbel, Müsnedü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, thk. Şuʿayb el-ʾArnaʾût – ʿÂdil Murşid v.dğr (Beyrut: Muʾessesetu’r-Risâle, 1421/2001), 34/233.
[41] Şulul, “Horasan ve Mâverâünnehir’le Münasebeti Bulunan Sahabîler”, 153.
[42] Ebü’l-Kâsım Sikatüddîn Ali b. Hasan b. Hibetullâh İbn Asâkir, Târîhu Dımaşk, thk. Amr b. Garâme el-Amrî (Dımaşk: Dârü’l-Fikr, 1995), 34/408-409.
[43] Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî Ahmed b. Hanbel, Fedâilu’s-sahâbî, thk. Vasiyyullâh Muhammed ʿAbbâs (Beyrut: Muʾessesetu’r-Risâle, 1404/1983), 1/515; el-Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ʿale’s-sahîhayn, 3/110.
[44] Sicistân, diğer adıyla “Sakaların Ülkesi” anlamındaki sakastân kelimesinden gelen Sistân, Horasan’ın güneyinde yer alan bölge olup zaman zaman sınırları değişmiştir. Doğu sınırı Kandehar’a kadar uzanmaktadır. İdari merkezi Zerenc şehridir. Geniş bilgi için bk. Osman Gazi Özgüdenli, “Sîstan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2009), 37/274.
[45] İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, 135; Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvud Belâzürî, Fütûhu’l-büldân (Beyrut: Dâru ve Mektebetü’l-Hilâl, 1988), 252; Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid et-Taberî, Târîhu’t-Taberî: Târîhu’r-rusul ve’l-müluk, thk. Arîb b. Saʻd el-Kurtubî (Beyrut: Dâru’t-Türâs, 1387), 4/50; Ebü’l-Hasan İzzeddîn Ali b. Muhammed b. Abdülkerîm İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmûrî (Beyrut: Dârü’l-Kitâbu’l-Arabiyye, 1417), 2/413.
[46] Bundan iki yıl önce 27/647-648 olduğu da zikredilmektedir. Bk. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/472.
[47] Ebû Hanife Ahmed b. Davud Dineverî, Ahbârü’t-tıvâl, thk. Abdülmünim Âmir (Kahire: Dâru İhyai Kütübü’l-Arabiyye, 1960), 139; İmadüddîn el-Melikü’l-Müeyyed İsmail b. Ali Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasâr fî ahbâri’l-beşer (Târîhu Ebi’l-Fidâ) (Mısır: el-Matbaatü’l-Hüseyniyyetü’l-Mısrıyyetü, ts.), 1/167; Ebû Mûsâ’nın Basra Valiliğinden azledilmesi ve Abdullah b. Âmir’in tayini kaynaklarda şu şekilde anlatılmakta olup Abdullah b. Âmir’in, Adurrahman b. Semüre ile ilişkisi bağlamından zikre değerdir: “Hz. Osman’ın (ra) hilafete geçmesinin üzerinden üç yıl geçmişti ki Îzec halkı ve Kürtler ayaklanmışlardı. Ebû Mûsâ da halkı bu ayaklanmaya karşı savaşa davet etti. Bineklerini askerlere vermenin ve sonrasında yürüyerek cihada katılmanın faziletinden bahsetti. Halkın bir kısmı yaya olarak cihada katılmaya karar verirken diğer bazıları da bir şey yapmamaya ve Vali Ebû Mûsâ’nın ne yapacağını izlemeye karar verdiler. Şayet yaptıkları söylediklerine uyarsa kendileri de onun gibi yapacaklardı. Bir süre sonra Ebû Mûsâ sarayından kırk katır yüküyle dışarı çıktı. Bahsi geçen halktan bazısı hemen Vali Ebû Mûsâ’nın bineğinin yularını tuttu ve: “Bizi bu katırlardan bazısına bindir ve sen de bizi teşvik ettiğin gibi yürüyerek git” dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ, kırbacı ile bu adamlara vurunca onlar hayvanı bıraktılar vali de oradan çekip gitti. Bundan sonra onlar, Halife Hz. Osman’ın (ra) yanına gelip olanları anlattılar ve halifeden Ebû Mûsâ’yı görevden azletmesini istediler. Hz. Osman (ra) da bu gelişmeler üzerine Ebû Mûsâ el-Eşʻârî’yi valilikten azledip yerine Abdullah b. Âmir’i atadı.” Geniş bilgi için bk. Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/264; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/472.
[48] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/300-301; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/494.
[49] Geniş bilgi için bk. Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/301-315; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/494-497.
[50] Geniş bilgi için bk. İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, 164; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/497-498; Şemseddin Ebu’l-Muzaffer Yûsuf b. Kızoğli b. Abdillah Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân fî tevârîhi’l-aʻyân (Dımeşk: Dâru’r-Risâleti’l-ʻÂlemiyyeti, 2013), 7/184.
[51] Fütûhu’l-büldân‘da Devâr diye geçmektedir. Bk. Belâzürî, Fütûhu’l-büldân, 382.
[52] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân, 7/184; Ayrıca Dâver’de ez-Zûr adında iki gözü yakut, bedeni altından yapılmış bir put vardı. Abdurrahmân b. Semüre putun kollarını kırdı, gözlerindeki yakutları aldı ve buranın komutanına (merzubân) şu nasihatte bulundu: “Bu altın ve mücevherleri bir kenara koyarsan sana bir öğütte bulunmak isterim. Bu putun sana ne bir faydası ne de bir zararı dokunur.” Bk. Belâzürî, Fütûhu’l-büldân, 382; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/498.
[53] Şulul, “Horasan ve Mâverâünnehir’le Münasebeti Bulunan Sahabîler”, 153.
[54] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/336-340; Ebû Ali Ahmed b. Muhammed İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem ve teʿâkibü’l-himem, thk. Ebu’l-Kâsım İmâmî (Tahran: Seruş, 2000), 1/432-435.
[55] Geniş bilgi için bk. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî İbn Kuteybe, el-Maârif (Kahire: el-Heyetü’l-Mısriyyetü’l-Ammetü lilküttâb, 1992), 194; Ebü’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali Mes’ûdî, Mürûcü’z-zeheb ve meʻâdinü’l-cevher (fî tühafi’l-eşrâf mine’l-mülûk ve ehli’d-dirâyât, thk. Müfid Muhammed Kameyha (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1971), 3/380-382; Ebü’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali Mes’ûdî, et-Tenbîh ve’l-işrâf, thk. Abdullah İsmail es-Sâvî (Kahire: Daru’s-Sâvî, ts.), 253; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, 1/435-444; Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b Alî b Muhammed Bağdâdî İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî tarihi’l-mülûk ve’l-ümem, thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ, Mustafa Abdülkâdir Atâ (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992), 5/44-58; Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-(tabakâtü’l-) meşâhîr ve’l-aʿlâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmûrî (Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, 1993), 3/429-459; Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. el-Muzaffer el-Bekrî el-Kureşî el-Maarrî İbnü’l-Verdî, Târîhu İbni’l-Verdî=Tetimmetü’l-muhtasar fî ahbâri’l-beşer (Beytrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996), 145.
[56] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/498; Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahmân b. Muhammed b. Hasen el-Hadramî el-Mağribî İbn Haldûn, Târîhu İbn Haldûn = Kitâbü’l-ʻİber ve dîvânü’l-mübtedeʾ ve’l-haber fî eyyâmi’l-ʻArab ve’l-ʻAcem ve’l-Berber ve men âsârahüm min zevi’s-sultâni’l-ekber, thk. Halîl Şehâde (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1988), 2/580.
[57] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/527.
[58] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/358; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/532; İbn Haldûn, Târîhu İbn Haldûn, 2/597.
[59] Mes’ûdî, Mürûcü’z-zeheb, 3/385.
[60] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 4/428; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/554-555; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân, 6/53; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasâr fî ahbâri’l-beşer, 1/171; İbnü’l-Verdî, Târîhu İbni’l-Verdî, 1/147.
[61] Seyf b. Ömer, el-Fitnetü ve vakʻatü’l-Cemel (Darun-Nefais, 1993), 114; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, 4/259; Ebü’l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (Dâru’l-Fikr, 1986), 7/230-232.
[62] Mes’ûdî, Mürûcü’z-zeheb, 3/459.
[63] Ebû Caʻfer Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr el-Hâşimî el-Bağdâdî, Kitâbü’l-Muhabber, thk. İlze Lihten Şetitr (Beyrut: Dârü’l-Âfâki’l-Cedîde, ts.), 19; Taberî, Târîhu’t-Taberî, 5/162; Muhammed b. Ali b. Muhammed b. İmrânî, el-İnbâ’ fî târîhi’l-hulefâ’, thk. Kâsım es-Sâmerrâî (Kahire: Dâru’l-Âfâkı’l-Arabiyye, 2001), 48; Ebü’l-Kâsım Kemâleddîn Ömer b. Ahmed b. Hibetullâh İbnü’l-ʻAdîm, Zübdetü’l-Haleb fî Târîhi Haleb, thk. Halîl Mansûr (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996), 23; Ebû Bekr b. Abdullah b. Aybek ed-Devâdârî, Kenzü’d-dürer ve câmiü’l-gurer : el-fâ’ik sıhâhü’l-cevherî min kısmeti feleki’l-Müşterî: ed-dürretü’s-seniyye (mudıyye) fî ahbâri’d-devleti’l-Fâtımiyye, thk. Birend Ratika, Edvard Bedin, Muhammed Said Cemaleddin, Jonhild Ceraf, Durutiya Kitafolseki (İsa el-Bâbî el-Halebî, 1992), 3/410; Şemseddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. Kaymaz ez-Zehebî, el-İber fî haberi men gaber, thk. Ebû Hâcer Muhammed es-Saîd b. Bisyunizoğlu (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.), 3/35-36; Ebü’l-Fazl Celalüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Suyûtî, Târîhu’l-hulefâʾ, thk. Hamdî ed-Demirdâş (Mektebetü Nezzâr Mustafa el-Bâz, 2004), 149.
[64] Taberî burada Muâviye (ra)’nin görüşmeler devam ederken Hz. Hasan’a (ra) mektup gönderip istediğini yazmasını ilettiğini kaydetmektedir. Geniş bilgi için bk. Taberî, Târîhu’t-Taberî, 5/162-163.
[65] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 5/170; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 5/186.
[66] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 3/35.
[67] İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, 205.
[68] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 3/35.
[69] İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, 205.
[70] İbn Hayyât, Târîhu Halîfe b. Hayyât, 205; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân, 7/184; Zehebî, el-İber fî haberi men gaber, 1/37; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, 4/11.
[71] Taberî, Târîhu’t-Taberî, 5/215; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/164-168; Abdülmelik b. Hüseyin b. Abdülmelik eş-Şafii el-İsâmî, Semtü’n-nücûmü’l-avâli fî enbai’l-evâil ve’t-tevâlî, thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavviz (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998), 3/116.
[72] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 3/48, 67.