İlk vahiyle birlikte bir taraftan İslâm dini varlık göstermeye başlarken diğer taraftan İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim cüzleri de peyderpey oluşmaya başlamış ve süreç içerisinde tamamlanarak Mushaf’a dönüşmüştür. İlerleyen yıllarda Mushaf’ı okuma, anlama ve yorumlama faaliyetleriyle ilgili Kıraat, Tefsir ve Kur’ân İlimleri gibi bizzat Kur’ân’a dair ilimler ile Kur’ân’ın nazil olduğu dili temsil eden ve özellikle Kur’ân ekseninde gelişim gösteren Arap dili ve edebiyatı teşekkül etmiştir. Vahye muhatap olmasının gereği olarak risaletin kendisine tevdi edilmesiyle de doğrudan Hz. Peygamber’in hayatı, sözleri ve uygulamalarını konu edinen Siyer ve Hadis ilimleri doğal olarak tarihteki yerini almıştır. Bununla birlikte her iki zeminden istifade ederek inanç, ibadet ve amelle ilgili sorunların çözümüne odaklanan ve normatif bir hüviyet arz eden Fıkıh ve Kelam ilimleri süreç içerisinde gelişmiş ve teşekkülünü tamamlamışlardır. Bu açıdan bakıldığında mevzu bahis ilimlerin, temelde Kur’ân ve Hz. Peygamber’e dayalı olmak üzere aynı kökenden neşet edip ortak zeminden istifadeyle varlık gösterdiklerini söylemek mümkündür.
Söz konusu ilimlerin ilk sıradaki ortak noktasının Kur’ân-ı Kerim olması sebebiyle bütün İslâmî ilimler hem vakıa olarak hem de konuları temellendirmede ana kaynak olarak Kur’ân’dan destek alma ihtiyacı hissetmişlerdir. Sözgelimi Halîfe b. Hayyât (ö. 240), Târîh’in mukaddimesine: “Bu, bir tarih kitabıdır. İnsanlar hac ve oruç zamanını, kadınların iddet sürelerini ve borçlarının ödeme zamanlarını ancak tarih aracılığıyla bilirler. Cenâb-ı Allah da Peygamber’ine (s.a.s.): “Sana hilali [ayın görünüşünün farklılaşma sebeplerini] soruyorlar. De ki: “Ayın farklı şekilleri, insanlar için vakit ölçüleri ve hac mevsimini tespit etmeye yarayan göstergelerdir.”( يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ)[1] buyurmuştur.” cümleleriyle başlar. Ardından da Halîfe, tâbiûn dönemi müfessirlerinden Katâde b. Diâme’nin (ö. 117) ayetin iniş sebebine ve diğer ayetlerle de bu cümleleri destekleyen açıklamalarına yer verir.[2] Halîfe’nin Tarih ilminin meşruiyeti için serdettiği bu girişimine İbn Hazm’ın (ö. 456) Cemheretü ensâbi’l-Arab isimli eserinde Ensâb ilmi için …
Dergiye abone ol! (iOS) Dergiye abone ol! (Android)