Tarihsel birer şahsiyet olarak peygamber kıssaları yaşadıkları yer ve zaman bilgisi oldukça sınırlı olarak Kur’an’da “kıssadan hisse” kabilinden aktarılır. Kur’an’da yer alan pek çok fıkhi ve kelami hususların böylesine mücmel olduğu göz önünde tutulursa kıssalar hakkındaki bu mücmel durum da anlaşılır. Bu nedenledir ki Kur’an’ın fıkhi, kelami, işari, dilbilimsel açıdan yorumları ortaya çıkmıştır. Bu yorumlarda Kur’an ayetlerinin ve Hadis rivayetlerinin yanı sıra dışarıdan diyebileceğimiz malzeme de kullanılabilmiştir. Arap edebiyatının şaheserleri olan Cahiliye dönemi şiirleri Kur’an’ın sözcük dağarcığının ve edebi ifadelerinin açıklanmasında ve yorumlanmasında referans olarak alınması bunu en çarpıcı örneğidir. Zemahşeri’nin tefsir yaklaşımında zirvesini bulan bu dilbilimsel yaklaşım, Ebussuud ve Beydavi ile devam eden bir geleneği oluşturmuştur. Bu eserlerde ve daha pek çok eserde Kur’an dilini çözmek ve belağatini ortaya koymak maksadıyla Cahiliye dönemi Arap şiiri çok iyi değerlendirilmiştir. Şiirle istişhad dilbilimsel tefsir geleneğinde çok önemli bir yer tutmuştur.
Kur’an’ın daha iyi anlaşılmasında, Kur’an dil ve belağatinin tahlil ve yorumunda Cahiliye şiirinin oldukça etkin kullanılması bizi genel anlamda İslam literatürünün din dışı denilebilecek malzemeye ne denli açık olduğu sonucuna götürür.
Tefsir ve tarihin kesiştiği noktada yer alan ve Kur’an kıssalarının anlaşılmasında benzer görevi görmüş olan İsrailiyat da ilk dönemlerde benzer bir öneme ve etkiye sahip olmuştur. Bir açıdan İsrailiyat yer yer tahrif yaşamış da olsa İbrahimi geleneğin malzemesini aktardığı için aslında “din dışı” olmaktan çok “dini gelenek malzemesi” olması bakımından…
Dergiye abone ol! (iOS) Dergiye abone ol! (Android)